Şu günlerde, Bilgi Çağı’nda hızla değişen, gelişen dünyanın sosyo-ekonomik ve teknolojik yeniliklerini yakından izlemek için TV, internet varlığına karşın, yine de en üstün bilgi alma yolu okumadan geçiyor. Zira öğrendiklerimizin yüzde 70-80’ini okuyarak öğreniyoruz. Okuma, insanlık tarihinde bilgi edinmede en eski ve en etkin araç olarak önemini hala korumaktadır.

Okuma konusuna pek önem verdiğimiz söylenemez, onun için okuma ve okuma kurallarını bilmek, öğrenmek zorundayız. Okuma sorununu çözmeli ve bu konuda ödün vermemeliyiz. İleri toplumlar bu konuyu, bu sorunu çözüme kavuşturmuşlar, okuma ile birlikte hızlı okuma sorununu da çözmek üzereler.

Bu bilgi toplumlarıyla yarışan bir toplum olarak kendimizi kabul ediyorsak, bunu yapabilmek için okumaya, hızlı okumaya gerçek bir gereksinim olduğunu kabul etmek durumundayız.

Ne var ki, ülkemizdeki insanlar dakikada ortalama 177 kelime okuyabiliyorlar. Bu konuşma hızına eşdeğer bir hızdır. Kuşkusuz bu hızla, çalışma alanlarımızdaki dev gelişme ve ilerlemeleri takip etmek mümkün değildir.

Okumada ve okuma tarzında çağdaş bir değişiklik yapma zamanı gelmiştir. Hatta geç bile kalınıyor desek daha doğru olacaktır.

Toplumsal yapıyı oluşturan değer dizgeleri daha çok basılı bilgilere dayanmaktadır. İletişim teknolojisi ne denli gelişirse gelişsin okumanın yerini hiçbir görsel ve işitsel araç dolduramaz. Uygar toplumlarda bireylerin ilerlemesi, gelişmiş bir okuma alışkanlığı aracılığıyla kazandığı bilgi birikiminin bir sonucudur.

Bizler de, geleceğin ideal insan hedefine ulaşmak için okumanın bütün mucizevî gücünden faydalanmak zorundayız. Bu bir temenni değil geçmiş ve geleceğimize karşı bir sorumluluktur. Virüsle mücadele döneminde ev de kalırken kriz sürecini okumak suretiyle fırsata dönüştürebiliriz.