Yazılarımın sıklıkla anılar üzerine olmasını istemiyorum. Ancak okuyucu ilgisi, genelde geleceğe değil de geçmişe daha fazla gibi. Geleceğin belirsizliğini düşünmektense, bilinen geçmiş belki hepimizin kolayına gidiyor.

Yatılı okuldayız. Gündüz dersler, geceleri etütler.(çalışma saatleri).Ertesi gün edebiyat dersinden yazılı var. İlk yazılıda tüm sınıf, okul futbol maçı var (Şeref stadında, şimdiki Çırağan sarayı)diye, dersi kırmış ancak bir sonraki derste yapılan sınavda dökülmüştü. Hocamız, meslek yaşamının sonlarında, iltifatı seven küfe Melahat lakaplı, sevilen, değerli bir bayandı. Sınavda, soruları önceden hazırlamaz aklına geldiğince sorar, bazen oturur, bazen dolaşır, sohbet ederdi. Yazılı kâğıtlarını geç okur, belki de okumaz? Notları birkaç ay sonra öğrenirdik. Cin fikirli bir arkadaş, beyler soruları biz hazırlayalım, cevapları şimdiden kâğıda yazarız, sınavda da hoca nasılsa sorduklarını unutur, mümessil sınav bitimi kâğıtları toplar, çaktırmadan tomarları da değiştirir, böylece hepimiz kırık notlarımızı telafi ederiz dedi. Biraz heyecan biraz macera iyi öğrenciler hem soruları hazırladı hem de cevaplar tahtaya geçirildi. Kopya anlaşılmasın diye de kimse aynı cümleleri kağıdına yazmamaya çalışsın denildi. Plan başarıyla uygulandı, dahası diğer sınıflar da aynı metotla “canlı” tabir ettiğimiz kopyayı yaptılar. Merakla beklenen 2-3 ay geçti, notlar okunuyor ama heyhat değişen bir şey yok. Kopyayı anlamamış, belli ki kağıtları da okumamış herkes ilk sınavın benzeri notları aldı.

O yıl edebiyattan ikmale kalmıştım. Ben fen bölümü öğrencisiydim. Ortaokul bitirme sınavlarında da fen’i tercih etmiş, belki de yıl kaybetme riskini göze almıştım. Liseyi bitirince hep fizik öğrenimini istemiştim, o günlerde söz genelde büyüklerdeydi, eczacı oldum. Kopya yaygındı, öğrencilik hayatımızda. Bilemezdik, kolaycılığı seçince, temel bilgileri es geçince, gelecekte hep bir dış destek arayacağımızı. Yaratıcılık, üretkenlik, kendimize güven, farklı olabilmek, emek harcamak gibi kavramlar artık ürkütücü gelecekti bize.”Liyakat” ı oluşturan bu tanımlar yerini adam kayırma, hemşericilik, siyasi tercih gibi yeni “değerlere” bırakacaktı.

Sonuçta yeni kuşaklar büyüdü ve birikimi, ufku olmayan, yalanı, kandırmayı marifet sanan, ahlaki değerleri hiçe sayan, çıkarları için “bukalemun” a taş çıkartanlar çoğunluk oldular. Toplumsa tepki vermez oldu,”alıştırıldı sanki”. Dahası işini biliyorlar diye, onları içten içe takdir edenler çoğaldı. Onların yönetimini, ceket düğmelerini ilikleyerek bize ne düşer? “biat ını” gösterip desteklediler. Ülkenin geldiği noktada bu basit kopya anısı sizce ne ifade ediyor? Gülüp geçilen bu basit olay aslında günün birinde bizi ezecek çığı oluşturan kartopumuydu acaba?

Bir ayı aşkın sosyal medya da yoğum.”Facebook” hesabımı kapatmak için müracaatta bulunmuştum, dolayısıyla haftalık yazılarımı sayfamda değil ancak gazetenin sayfasında bulabilirsiniz. Söylediler: Bir arkadaşım yorum yapmış; bilimde güncel konuları yazdığımda, ilgisiz kaldığını düşündüğüm okuyucu kitlesine gönderme yaptığım sitemi,”sen işine bak ve yaz, okuyucuyu anlamaz yerine koyma” diyerek eleştirmiş. Biraz da ileri giderek aramızda daha öncesi konuştuğumuz “IQ”(coefficient d intelligence)konusunu yeniden ısıtmış. Eleştirisini dikkate alacağım. Ne diyeyim? Okuyucu haklıdır!

Sağlıcakla kalın.