Ellerinden dalga dalga içime, yüreğime doğru yayılan sıcaklığın tam tadını çıkarmaya başlayınca kendimi tutamayıp; yavaşça yüzüne yumuşak dalgalar halinde dökülen saçlarını okşayarak avuçlarımla geriye doğru usulca yaslarken dudaklarına doğru uzandım…Sende bana doğru eğilmiş, soluklarımız büyüyüp göğsümüze sığmaz olup tam dudaklarımız birbirine değmek üzereyken bir gürültü patırtı koptu ki; sanki dünya yıkılıyor…Ansızın odaya birileri girdi; iki el saçlarımdan kavrayıp beni geriye çekerken bir el seni geriye doğru fırlatıp attı. Sana doğru atılıp seni tutmak, seni yerden kaldırmak, acıyan bir yerin varsa orasını öpüp okşayıp acını dindirmek için hamle yapıp başımı kurtardım saçlarımı arkada bırakarak, tam sana uzandım seni yattığın yerden kaldırmak üzereyken gırtlağıma bir el sarıldı, sarılan elin sahibine baktım büyük ablan, o hırsız kedi gözüne benzeyen ermemiş gök zeytin renkli gözlerinden hınç fışkırıyor, öbür elinde bir tutam saç…baktım saçlar benim saçım saç köklerinde kıpkırmızı kan parıltıları…Şaşkınlıkla seni iteleyene baktım öbür ablan…Gırtlağımı sıkan eli ısırıp parçalamak için yırtınıp dururken uyandım. Yatağın ortasında kan ter içinde bir süre oturdum. Soluk soluğa dört duvara bakındım; duvarlarda çıt yok. Hala sızlayan başımı ovalayıp sonra ellerime baktım, kopan saç yerlerinde kanama var mı diye…Kanama manama yoktu, sadece yüreğim deli gibi atıyordu…
Üstüme gelişigüzel bir şeyler alıp kendimi apar topar sokağa attım. Sokakta in cin top oynuyordu. Komşu evlerden köpek ürümeleri, horoz ötüşleri, kesik kesik inek böğürtüleri geliyordu. Bazı evler karanlık içinde, bazı evlerin pencerelerinde ise solgun aydınlıklar vardı. Biraz ötemde bir karaltı sokağın sonundaki evin köşesinde kayboldu. Karaltı kaybolurken minareden önce bir metalik tıkırtı sonra sabah ezanı karanlığın böğrüne doğru saplanıp kaldı.
Sevgili K., gördüğün gibi ‘li’ hecesinden sonra ‘m’ harfi yok…seninde anımsıyor olabileceğin gibi sevgilim kelimesini; sana yazmış olduğun mektupların birkaç tanesinde bile isteye kullanmış, senden aldığım mektupların sanırım birinde veya ikisinde benim için sen de kullanmıştın…Hemen güzel kaşlarını çatıp “durduk yerde şimdi üzerinden yarım asra yakın zaman geçmiş konuları neden deşeliyorsun?” der gibisin, anlatayım:
Son zamanlarda gördüğüm kabuslar yüzünden uykum tüneğim kaçtı. Akşam olup uyku zamanı gelecek diye ödüm sızıyor. Dün akşam uyumamak için o kanal senin, bu kanal benim kanal kanal dolaştım. Hatta hiç adetim olmadığı halde yandaş kanallara bile takıldım. En sonunda uyuyup kalmışım…