“İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.” demiş Cemil Meriç.

1916 yılında doğmuş ve 1987 yılında hayatını kaybetmiş bir yazar olarak, Cemil Meriç havasını soluduğu 20. yüzyılı bu şekilde değerlendirmişken, 2000’lerin başından beri süregelen yeni bir çağda yaşayanların içinde bulunduğu kaosu da özetlemiş aslında.

Cemil Meriç doğmadan hemen önce,1910 yılında 82 yaşında hayatını kaybeden Rus yazar Leo Tolstoy da “Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.” demiş meselâ.

19.yüzyıldan Tolstoy’un bu cümlesiyle, 20.yüzyılın nabzını tutan Cemil Meriç’in sözlerini birlikte düşündüğümüzde, eşyaya insandan daha fazla değer veren ve insanları tıpkı eşyalar gibi kullanıp işi bitince de bir kenara bırakan insanların, kendisinden başkasını düşündüğü söylenebilir mi?

Elbette ki zordur, yalnızca kendi mutluluğunu düşünenlerin arasında yaşamak ve yazar olmak.

Her ikisi de bu yüzyılda yaşasalardı; pahalı eşyalardan, lüks araçlardan, gösterişli binalardan evvel,insana yatırım yapılması gerektiğini anlatmazlar mıydı? Kısacası paranın satın alamayacağı şeyleri vurgulamazlar mıydı…

Nihayetinde nesnelerin öznesi haline dönüşen insanların, küçücük çocukların bile tüketim toplumuna doğar doğmaz adapte edildiği bu sistemde, insanların kendilerini güvende hissedeceği bir sistemi inşa etmek için kaç bin hikaye yazarlardı bilemiyorum.

Tolstoy’un ‘İnsan ne ile yaşar?’ adlı hikayesinde insanların özünde iyilik olduğunu ve her ne şartta olursa olsun insanların iyilik yapması gerektiğini vurgulamışken; bugün insanların özündeki iyilik kırıntılarının bile neden yok olduğunu sorgulardı.

Belki de insan özünde hâlâ iyidir, ama neden bu yüzyılda iyilik yapmaya bile korkar oldu, bunun yanıtlarını arardı.

‘İyilik yap denize at’ cümlesinden ‘İyilikten maraz doğar’ cümlesine geçiş hızına şaşardı belki.

İyilik edenlerin, iyi niyetli insanların sömürüldüğü bir çağda belki de, iyilik yapmasanız da olurdu derdi kendisi. Kim bilir…

Özetle, yüzyıllardır insanlık yaş aldıkça, aslında iyi doğan insanların özünden hep bir şeyler kopup gitmiştir. Bunun yerine insanların içindeki bencilliği besleyecek binlerce etken doğmuştur. Onlarca marka eşya, taklitleriyle bile, insanların sahip olma içgüdüsünü tetikleyerek, sahip oldukça yetinmeyi ve empati duygusunu yitirmelerine sebep olmuştur. Bir yanda da istediği şeylere sahip olamayanların kendilerini değersiz hissettiği bir düzen doğmuştur. Böylece her geçen gün insanların kendi mutluluğundan başka bir şey düşünmemesi gerektiği üzerine onlarca kişisel gelişim kitabı yazılmıştır. Her biri önce kendini düşün’ üzerine yazıldığı sürece, insan farkındalığı gelişmiş ancak insanlık her şeye rağmen gerilemiştir.

Uluslararası İlişkilerde, devletler sisteminde her şey çıkarlar üzerine kuruludur ya hani, artık insanlar arası ilişkilerde de bu kural geçerli olmaya yeltenmiştir.‘Bütün iyi insanların o güzel atlara binerek çekip gittiği’ bir dünyada, Yaşar Kemâl’in de yakındığı gibi, insanlık her geçen gün biraz daha kan kaybetmiştir. Ancak gerçekten iyi yazarlar, hangi toplumda ve kaçıncı yüzyılda olursa olsun; insanlığın her kötü olayda biraz daha yitirilmesinin karşısında durmuştur.