Bir bebek dünyaya geldiğinde en kısa süre içerisinde bir isimle buluşturulur. Bir zamanlar, o buluşma sonrasında bebeğin ebeveynlerine söylenen ancak bugün pek kullanılmayan hoş bir temenniydi “İsmiyle müsemmâ olsun” temennisi. İnsanlara iyi ve güzel anlamlar içeren isimlerin verilmesi tavsiye olunmuş, çünkü insanların olduğu gibi isimlerin de kaderleri olabiliyor. Lâkap ve unvanların bazıları da öyledir kanaatimce. Kimi isimler hakaret kelimesi kimileri de fazilet ve meziyet kavramlarının ifâde edilişinde kullanılıyor. Misâl; Türkçemizde Nemrud, Firavun ve Ebû Cehil adları ve unvanları hakaret kelimeleri haline gelmiştir. Sıraladığımız isim ve unvanlardan ilki Hazreti İbrahim’i ateşe attıran Bâbil kralının adı, ikincisi Hazreti Mûsa ile mücadele eden Mısır hükümdarının unvanı, üçüncüsü de Âlemlere Rahmet Peygamberimizin lânetli ve alçak düşmanı olan müşrikin “Cehâletin Babası” anlamına gelen kirli lâkabıdır. Acılığı ile meşhur olmuş “Ebû Cehil Karpuzu” o alçak düşmanın adıyla anıldığı için isminden dolayı hâline acınması gereken bir bitkidir. Sergiledikleri davranışlar ve çevresindekilere verdiği rahatsızlıklar sebebiyle, olumsuz ve acımasız karakter yapılarıyla kimi insanlara Nemrud ya da Firavun denildiğine de şahit olmuşsunuzdur.

Bâzen hiç suçu olmayan mâsum bir insanın adı bile fena bir anlam ifade edebilir. Misâl; 1789 Fransız İhtilalinde idam edilenlerin eziyet çekmeden ölmelerini sağlayarak insanlığa hizmet etmiş olmak için meşhur satırlı sehpayı icat etmiş olan Profesör Doktor Guillotin’in adı “Giyotin” şekliyle o feci aletin üzerinde kalmıştır. Bu talihsiz isim bugün anıldığı yerde insana bir ürperti ve korku verir. Buna karşılık, dinamiti icat etmiş olduğu için adının sonsuza dek lânetle anılacağını hesap eden meşhur İsveçli kimyâger Nobel, ölüm döşeğinde dünyanın en büyük bilim, edebiyat ve barış ödülleri organizasyonunu kurarak adının hayırla anılmasını sağlamayı başarmıştır. Osmanlı tarih vesikaları ve kitaplarında yüzyıllarca “Âsi” mânâsına kullanılmış “Celâlî” kelimesi ise; Sultan 1. Selim devrinde Anadolu’da bir isyan hareketiyle meşhur olan Bozoklu Celâl’in adının bir sıfat şekline sokulmuş, o tarihten sonra Anadolu’da isyan çıkartan bütün âsilere genel bir tanımlama olarak “Celâlîler” denilmiş hâlidir. Hâlâ kullanılmakta olan “Celâllenmek” fiili o addan gelmektedir. Bunlarla birlikte bazı şanslı isimler ve lakaplar da vardır. Mesela 1. Selim’in “Yavuz” lakabı eski Türkçede “Kötü, fena” anlamlarında kullanılmaktayken o muhteşem kahramanın tarihe gün gibi parlayan şanlı kişiliğinden dolayı gittikçe kulağa hoş gelmeye ve iyi mânâlar almaya başlamıştır. Yiyecek, giyecek, eşya ve hatta hastalık adı olmuş şahıs adlarına da rastlamak mümkündür. Meselâ; küçük ekmeklerle yapılan “Sandviç” in adı, 18. Yüzyılda oyun oynarken masa başında acıktıkça yemek üzere bu çâreyi bulan İngiliz kontlarından Sandwich’ in adından gelir. “Sadizm” ve “Mazoşizm” denilen bir takım psikiyatrik rahatsızlıkların adları da böyle rahatsızlıkları olan kişileri romanlarında tasvir etmiş olan Fransız romancı Marquis de Sade ile Avusturya romancı Sacher Masoch’un adlarından alınmıştır.

Bütün bunlardan anlaşıldığı kadarıyla isimlerin ve soyisimlerin kaderleri var ama çoğu zaman isimlerin anlamları sahiplerinin kader ve karakterleriyle örtüşmüyor. İsmi Kerim olup cebinde akreple gezen, ismi Sevgi olup etrafa nefret saçan, ismi Arif olup irfandan nasiplenmemiş, ismi Şükrü olup şükretmeyen, ismi Adil olup adaletli davranmayan, ismi Gül olup dikenlerini batırmaktan başka meziyeti olmayan, ismi Melek olup şeytana pabucunu ters giydiren, ismi Ceylan olup kaplandan beter pençesi bulunanlar yok mu aramızda? Soyisimler peki? Soyisimlerde karşılaşılan tezat isimlerden beter. Çalışkan soyisimli olup tembellikleriyle meşhur olanlar, Kaçmaz soyismine sahip olup iş görünce sıvışanlar, Kuzu soyisimli kurttan yırtıcılar ve daha niceleri. Demek oluyor ki isimle veya soyisimle müsemmâ olmak her zaman ve herkes için geçerli olmuyor. Eskiden ismiyle buluşan bebekler için kullanılan “İsmiyle müsemmâ olsun” temennisini yeniden mi kullanmaya başlasak acaba! Belki işe yarar, ne dersiniz?

Yazının başında iki mısrasına yer verdiğimiz şiirde şâir belki de bundan bahsetmişti. Yakıp, yıkıp, kırıp döktükten sonra çekip gidenlerin “Bütün kırılmış şeylerin nihâyetinde” geride bıraktıkları isimlerinden başka bir şey olmuyor. Allah kimseye isminden başka bir şey bırakmayan, ismi anılınca kötü hatıralarla anılan biri olmayı nasip etmesin.

***

1947 yılında 44 yaşında hayata gözlerini yuman döneminin ünlü karikatüristlerinden Cemal Nâdir GÜLER’e sormuşlar, “Üstâdım, soyadınız Güler ama yüzünüz hiç gülmüyor, neden? Her zamanki ciddi tavrıyla cevaplandırmış, “Evet soyadım Güler ama adım Nâdir, ben Nâdir Güler’im.”

***

Bir Kelime

Müsemmâ: İsimlendirilmiş, belli bir isimle anılmış şey veya kimse. Hâl ve davranışları ismiyle uyumlu olan kişi.

***

Efendim, hepimizin kubbede bırakılmış hoş sadâları olsun, isimlerimiz güzel hâtıralarla anılsın inşallah. Bayramınız mübârek olsun. Bir sonraki yazıda buluşana kadar hoşça bakın zâtınıza. Yolcu yolunda gerek, kalın sağlıcakla.