Devrimler ve Ortadoğu konularını incelemek istediğinizde İran’ın en başta gelen ülkeler arasında yer aldığı bir gerçektir. Zira İran; İngiltere’nin ilk petrol şirketini zengin petrol rezervleri üzerinde kurduğu ülke olması, İngiltere ve ABD’ye karşı İran petrolünü kullanım hakkı açısından İran’ın verdiği mücadeleler, Ortadoğu’da petrol zengini ülkelerin büyük abisi gibi davranan İran’ın Batı tarafından durdurulma gayretleri, İran’ın Arap-İsrail çatışmalarında islami örgütler aracılığıyla da Batı’ya karşı savaşması ve 1979’da İslam Devrimi’nin ABD’ye karşı kazandığı bir zafer gibi algılanması ve İslam Devrimi’nden sonra ABD’nin İran’I düşman gibi görmesi açısından çok ama çok önemli bir konumda bulunuyor.
İran’da yaşanan bu olayları incelemeden önce Ortadoğu’da 2010’dan günümüze gerçekleşen Kadın hareketlerine bakmakta yarar var.
2010 yılında Tunus’tan başlayarak Lübnan, Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya, Ürdün, Irak ve Suriye’ye yayılan Arab Baharı adını verdikleri toplumsal hareketlerin ortak çıkış noktası uzun süreli baskıcı yönetimlere karşı farklı grupların bir araya gelerek ülke yönetimlerinden değişiklik talepleriydi.
Bazı ülkelerde darbelere kadar uzanan eylemler, bazı ülkelerde iç savaşlara yol açtı, bazı ülkelerde de yalnızca yenilikçi reformların uygulanmasını zorunlu kıldı. Ancak genel anlamda bir bahardan çok hüsrana sebep olan karışıklıklarda bugün gelinen noktada ülkelerdeki sorunların çözüldüğünü söyleyebilmek çok zor. Ortadoğu’da kadınların, özellikle çarşaflı kadınların ellerinde cep telefonlarıyla sokak gösterilerinde en ön sırada yer aldıkları kareler; temelde insan hakları, ekonomik beklentiler, yoksulluklarla mücadele, kadın erkek eşitliği üzerine kuruluydu.
Geçen süreçte kadın hakları konusunda pek çok ülkede katı uygulamalar devam etse de Tunus ve Sudi Arabistan gibi bazı ülkelerde nispeten eylemlerin amacına ulaştığı; Suriye’de savaş şartlarının kadınları ülkeden kaçırdığı, Libya’da ülkenin bölündüğü, Irak’ta ise nispeten kadın haklarının iyileştirildiği söylenebilir.
İran’da Kadınların baskılara tepkisi!
Bugün İran’da Arab Baharı’nı anımsatan gösteriler gördüğümüzde ilk aklıma gelen şey, eylemlerin gerçekten amacına ulaşıp ulaşmayacağı oldu. Zira İran’da bugüne dek pek çok sebepten eylemler gerçekleşti ancak belki de ilk defa kadınların isyanına tanık oluyoruz.
İran yönetiminin ülke genelindeki karışıklıkları durdurmak adına sert müdaheleleri olmakla birlikte, Batı ve muhalif gruplar tarafından bu karışıklığın kullanılmaması için de çabalamakta olduğunu görüyoruz.
İran’daki kadınlar özgürlük istiyor. Ülkeyi yönetenler; İslam Devrimi’nin tam olarak doğru anlaşılmasını ve benimsenmesini istiyor. Batılı güçlerin demokrasi adı altında ülkenin iç işlerine karışmasını istemiyor. Kadınların sosyal yaşamda kısıtlandığı siyasal islam ortamında ülkenin her yerinde eylemler artıyor.
2010 yıllarında Ankara’ya üniversite eğitimi için gelen pek çok İranlı kadından da dinlediğim kadarıyla İran’a girer girmez başörtüsü takma zorunluluğundan yeni nesil gençler rahatsızdı. Aslında İran’a turist olarak bile giderken ülkede uyulması gereken kuralları bilmek gerekiyordu. Sadece İranlılardan değil, İran’a gelen tüm kadın turistlerden, muhabirlerden, kısacası İran’a ayak basan tüm kadınlardan beklenen şey; tesettürlü, bedenini kapayacak bol kıyafetler giymeleriydi. Kara çarşaf zorunluğu bulunmazken, başkent Tahran ve bazı şehirlerde katı kurallar nispeten daha yumuşatılmış bir şekilde uygulanıyordu vb.
İran’da 1979’da Humeyni’nin liderliğinde gerçekleşen İslam Devrimiyle birlikte dini liderlerin islami kuralların yorumlamalarıyla ülkeyi yönettiğini biliyoruz. Örneğin, kadınların sosyal yaşamda hareket alanının kısıtlanması, kıyafet konusunda fetvalara uyma zorunluluğu, genel anlamda insanların ifade özgürlüklerinin kısıtlanması gibi konular İranlılar ve Batı tarafından sık sık eleştiriliyor.
İran halkı zaman zaman sokaklara çıkarak ekonomik problemlere karşı seslerini duyurmaya çalıştı ancak tarihinde belki de ilk defa kadınların başını çektiği eylemlerde özgürlük arayışları gündemde. Bu arayışı tetikleyen olay geçtiğimiz hafta yaşandı. Kılık kıyafet kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle Mahsa Amini adlı genç bir kadının İran’da ahlak polisleri tarafından öldürüldüğü iddiası üzerine, pek çok kadın İran tarihinde eşine az rastlanacak bir başkaldırı ile gündeme geldi.