Rahmetli babamın köyü Haydan da o kadar çok akrabam var ki…
Babamın dedesi 1842 Haydan doğumlu Hallardan Halil. Üç oğlu bir de Haydanlı İbrahim Şahan ile evlenen Emine adında kızı var. Haydanlı akrabalarımı tanımaya çalışıyorum. Doğduğum ve büyüdüğüm köyümde hiç akrabam olmadığı için bir akraba bulmak beni sevindiriyor ama Haydan köyünde herkes akraba ve hısım olduğu için bir önemi yok.
Adam elini sallasa, ellisi hısım akraba.
Haydan köyünde o kadar çok akrabam olmasına rağmen hangisinin evine gidip çayını kahvesini içtim, diye sordum kendime. Toplasan onu geçmez, hepsi bu.
Hiç unutmam bir akrabamın evinde kahve içtik, ardından çay içiyoruz. Tam bu esnada çok yakın bir akrabam hanımı ile birlikte geldiler. Hanımı Haydanlı değil, çok yakın akrabam Haydanlı.
Kadın bana öyle öfkeli ki, anlatmak bile acı veriyor insana, dedi ki:
-Sen ne diye Haydanlıları araştırıyorsun? Babanın akrabalarını araştıracağına git ananın köyünü, akrabalarını araştır…
Kadın benden büyük, bir de çok fazla yakın akrabamın karısı, hanımı, eşi her neyse… Ev sahilbi Adem ağabeye, Allaha ısmarladık bile diyemeden çektim gittim.
Başkalarının yanında birini eleştirmek nasihat değil, hakarettir ve hatta aşağılamaktır. Ben böyle bilir, böyle söyler, böyle kabul ederim.
Mezarlığa gittim, dedemin yanına. Kafamı dedemin mezar taşına koydum, kendimi tutamadım.
Dedim ki:
-Dede bak, ben geldim.
Rahmetli dedemle dertleştik biraz.
Haydan köyüne televizyon ekibi ile geldiğimizde bizim kameraman genç bir arkadaş eşek arabasını görünce çekim yaptı. Babamın amcası Osman Çavuşun torunu Yusuf Özata’nın kahvesinden biri bağırıyor: “Siz Haydan köyünü böyle mi tanıtacaksınız, çekmeyin” diye. Biz de çekemedik, korktuk. Köy kahvesine geçtik, köyün sakinlerini çekiyoruz. Bu kez kameramana bağırdılar, “Sen kimden izin aldın da bizi çekiyorsun” diye. Ve bizim genç kameraman başladı ağlamaya. Biz orada da çekimi yarım bırakmak zorunda kaldık. Benim sağdıç Kazım Yeşilyurt kardeşimin annesi Azize Teyzenin yanına gittik, ondan türküler maniler dinledik. Sonrasında Haydanlı Dana diye bilinen rahmetli Muhammet Özsoy kardeşim bizi bir düğüne götürdü, yemek yedik. Biraz da çekim yaptık. Ardından Işıklı mezarlığına gittik, çekim yaptık. Yanımızda Işıklılı Murat Sarı hocam da vardı, sağ olsun bize yardımcı oldu. Sonra ver elini memleket Muğla Köyceğiz.
Dönüş yolunda televizyon programcısı arkadaş, dedi ki:
-Senin Haydan dediğin ile bizim geldiğimiz Haydan aynı mı, yoksa sen bizi başka bir Haydan köyüne mi getirdin?
Ses etmedim.
Zaten en çok koyan da bu laf oldu.
Dedim ya, zor bu işler.
Bana göre değil aslında.
Ama ben de bir “Haydan Sevdası” var.
Mekanı cennet olsun, büyük ozan Aşık Veysel’in de dediği gibi:
-Güzelliğin on para etmez, bizde bu aşk olmasa…