Yataktan çıkıp yanına gittim, yazmasını bulup başını koyup pürlenmesini, yanaklarına savrulmuş birkaç saç telciklerini eliyle yazmanın altına itelemesini izledim.
Yataktan inerken yere bastığında, marley taban kaplamasında kayan ayaklarının kaymaması için ayağımı ayağının önüne koyup elinden tutup kaldırdım. Bir deri, bir kemik kalmış cılız kollarını omzuna uzattı, omzumdaki ellerin belli belirsiz tutunuşu altında odadan çıkıp yıkanmalığa vardık. Yıkanmalığın ışığını açıp terlikleri düzeltip anamın sol uyağına doğru uzandım, anam ayağını gerip direnince sağ ayağına uzanıp önce sağ sonra sol terliklerini giydirip yıkanmalığa bıraktım. Anam içeri girince kapıyı kapadı. İçerden açılan çeşme sesi sonrası taharet maşrapasına şarıltı ile dolan suyun akışını dinledim gecenin hafif serinliğinin ürpertisinde. Sonra odaya döndük anamın sarsak adımları eşliğinde. Yatırıp sımsıkı örttüm, anamın minnet yakarmalarını yorganın altında bırakarak.
Yerime yattığımda bir süre uykuya dalamayıp, kalkıp bir şeyler okuyup okumama kararsızlığında yatağın içinde döneleyip durdum. En sonunda uyuyup kalmışım…Rüyamda evden çıkar çıkmaz, bir elinde iki ekmeğin göründüğü bir naylon torba, öbüründe bastonu, bastonun kaldırımda çıkardığı takırtılar arasında Iraz Aba ile karşılaştım. Selam alıp verirken Iraz Abanın esmer, kuru, kırış kırış olmaya yüz tutmuş yüzü yüzüme çevrilip fersiz kara gözleri gözlerimi yakalayıp acırcasına öylece baktı…sonra baston takırtıları ıralayıp giderken “ah bizim deli oğlan ah…!” diye seslenişi gelip yanı başımda durdu. Ben suskun kalıp köyiçine doğru yürürken önce karşı komşu Feride Aba, yüzünü buruşturarak üzüntülü bir sesle “Ah benim garip Amadım ah!” diye mırıldanıp başını iki yana üzüntü ile sallarken geçip gittim. Tam köşedeki bakkalın yanına varmıştım ki Küsün Abanın Saniye ile burun buruna geldik. Saniye ela gözlerini gözlerime dikip “Ah Amet Abi ah, hem kendini yaktın hem de gül gibi kızı…!” deyip ellerini hışımla yakama sarılmak ister gibi uzatınca elimde olmadan, yakamı ellerinden kurtarmak için geriye kaykıldım…kaykılırken bir anda Saniye gitmiş sen gelmiştin…Bana uzanan eller yakama uzanmayıp usulca yanaklarıma tutunmuş, bal renkli gözlerin gözlerimin derinliklerine saplanıp kalmış, ellerinden tenime değen sıcaklığın gittikçe artarak tüm vücuduma, en küçük hücrelerime kadar yayılıp, geçtiği her yeri ateşe verip, yakıp kavururken bana doğru yaklaştın, önce gözlerimiz kenetlendi birbirlerine. Nefesin nefesime doğru gelirken dudakların aralandı, dudaklarım dudaklarını karşılamak için aralanırken kan ter içinde uyandım….Bomboş bakışlarla bakındım üç yanımdaki duvarların soğuk yalnızlığına…onların arasına koşturarak giden yalnızlığımın arkasından…