Bugüne dek hiçbir futbol takımını veya siyasi partiyi fanatiklik derecesinde tutmadım.

Bir toplumda siyaset ve futbolda fanatiklik derecesine varan taraftarlığa hangi parti veya takım olursa olsun uzak durdum.

Bunu bilinçli olarak yapmadım, sadece hiçbir partiyi ve takımı yanlışsız veya kusursuz görmüyorum.

Doğrularının yanısıra yanlışlarını da savunmak zorunda hissedeceğim bir fanatikliğe hayatımda yer vermiyorum.

Üstelik fanatiklik derecesine varan sevgilerde, saldırganlık ve öfke içgüdülerinin rekabeti gölgede bırakacağını düşünüyor ve kendisinin dışında kalanlara yürekten sevgi barındırabileceğine inanmıyorum.

Zaten bana göre ancak mutsuz ve itaatkâr toplumlar kendilerini kaybedercesine siyasi partilere ve futbol takımlarına adarlar.

Takımı kaybedince hayal kırıklığına uğramış hisseden bireyler öfkeden telleri kopartır, oturduğu koltukları kırar, yakınlarıyla bile kavga eder vb.

O halde ne bir siyasi partiyi kendinden geçecek kadar sevmeli, ne de bir futbol kulübü başkanını ya da futbolcuyu başaramadığı zamanlarda hakaret edecek kadar yermeli.

Çünkü her şey ne siyahtır ne de tamamen beyaz. Hiçbir kişi veya kurum yüzde yüz bizi temsil edemez.

Bu nedenle her şey dozunda ve dengesinde güzel. Çünkü aşırı sevgilerin sınırlarını toplumumuz ne yazık ki hep yanlış çizdi.

Futbol aşkı güzeldir ama sonuçta kazanmak da kaybetmek de biz insanlar içindir.

Futbolun aksine siyaset daha çok çıkarlar üzerine kurulu gibidir. Futbol siyasetin tersine toplumu ayrıştırmak yerine birleştirmeyi doğası gereği daha iyi başarır.

Nesiller boyu futbola bakış değişmez. Futbol takımlarının yöneticileri değişir ama seyircisi hep yerindedir.

Siyaset bu konuda da futbola yenik düşer. Çünkü ideolojik açıdan yüzde yüz bir partiye ait hissetmeyen seçmenler, kararsızlar, ki çoğu zaman kararsızların oyları seçimin sonucunu belirler, her an şartlara ve yaşananlara göre partisini değiştirebilir.

Özetle, büyük deprem sonrası ve seçim öncesi bu gergin siyasi atmosferde seçimlere dek tutunduğumuz güzel şeylerden birisi de futbol takımlarımız. Hakemlerin yanlış kararlarına rağmen, ilgimizi çeken takımların başarısızlığına rağmen futbol maçları seyretmek iyi geliyor.

İster siyaset karışsın ona, isterse artık ticarete dönüşsün bütün rüya.

Yine de herkesin dilinde o.

Maç sonu özetleri maçtan daha uzun olan, Hakemi ayrı, sarı kırmızı kartları ayrı konuşturan,

Hep bir ağızdan tezahürat ettiren, şarkılar yazdıran,

Ara sıra hastalıklı boyutlara ulaşsa da bütün taraftarı ayakta coşturan, kızdıran, küstüren, hatta ağlatan futbolun siyaset kadar ayrıştırıcı değil birleştirici bir yanı olması hoşumuza gidiyor.

Siyasette ise toplumun ne istediğinin pek bir önemi yok gibi şu sıralar. Tutturulmuş bir gaye, ikna edilmeye çalışılıyor milyonlar.

Ama her ikisinde de görmek istediğimiz atmosfer, şiddetsiz ve hakaretsiz gündemler…

İyi günler dilerim.