Berbere gidip tıraş olmuşum, berberden virüs kaparız korkumuz da yok. Takım elbisemi giymiş, kravat da takmışım. Önce miting konuşmasına, ardından televizyon programına hazır durumdayım. O günlerde aynada konuşma provası yapar, kendimi hazırlardım. “Gel kardeşim gel, batan geminin malları bunlar. Elini titretmeden oyunu ver, malını al…” gibi garip laflarla kendimi motife ettiğim günler…

Tam dışarı çıkacağım adamın biri çıkageldi.

-Hoş geldin amca, dedim.

-Hoş bulduk, dedi.

Adam, daha ben otur demeden oturdu.

Bizde adettir hal hatır, sorulur, çay kahve ikram edilir.

Ustam Tavas Kızılçabölüklü Topal Rüştü Sarıkahyaoğlu’ndan öğrendim. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun, farklı güzel bir adamdı. Fısıltılı hafif bir sesle sürekli dualar ederdi. Cep telefonu ile tanışmadığım o günlerde kulağım daha iyi duyardı. Merak eder, bu adam nasıl bir dua ediyor diye fark ettirmeden dinlerdim.

Cennet mekan rahmetli ustam, çoğu kez:

“Beni kimseye muhtaç etme, yatakta öldürme…” gibi dualar ettiğine şahit oldum. Allah da kabul etmiş olmalı ki, ustam kimseye muhtaç olmadan yaşadı ve ölümü yatakta olmadı…

Biri geldiğinde, sorardı: “Karnın tok mu, yemek yedin mi, aç mısın?”

Adam yemek yemediğini söylerse, önce karnını doyurur. Sigara içiyorsa sigara ikram eder, çay kahve söylerdi. Daha sonra da derdini sorar, çare oluyorsa olur. Yok, olamıyorsa da bu sorunu filan kişi çözer, git ona selamımı söyle derdi.

Böyle güzel insanlar öldü, kalanlar da ölecek vakti zamanı gelince.

Hikayeme döneyim.

Adam başladı anlatmaya, dedi ki:

-Evladım ben dulum.

-Evet amca.

-Evlenmek istiyorum.

-Olur amca. Allah size hayırlı birini nasip etsin.

-Beni sen evlendir.

-İyi de amca, nasıl olacak o iş?

-Parka geldim çay içtim, derdimi anlattım. Dediler ki: Bizim Adnan Doğan var ona git, milletvekili adayı. Oyumu da sana vereceğim de, sana bir kadın bulur. Tanıdığı çok dul kadın var… Yaşlı insanları çok sevdiğimden, onlarla sohbet arası takıldığımdan anlamıştım. Onlar da, takılmak nasıl bir şey olur bana ders veriyorlardı…

Karşımda bekarlıktan bıkmış evlenmek, bir yuva, aile kurmak isteyen adam vardı. Bu gibi durumlarda kafam çok hızlı çalışmadığından aklıma gelen her soruyu adama sordum, aldığım cevaplar süper ötesi idi. Yaşlı dul amcamız evlenmeyi hak ediyordu.

Dedim ki:

-Amca sen merak etme, seçimler geçsin hayırlı birini bulacağım, söz.

Öyle inandırmışlar ki adamı, hemen bulmamı istiyordu. Baktım olmayacak, o an aklıma Halil Emminin anası geldi, dedim ki:

-Amca şu anda tanıdığım tek dul var, o da sana gelmez. Rahmetli babam, demişti ki: “Kedinin mırıldanmasından kadının dırdırından uzak dur, hayır gelmez.” Ben seni o kadınla evlendirir isem, sen bizim Halil Emminin babasının mezarını sık ziyaret eder, adamı rahatsız edersin. Mezarının başında, “Niye vakitsiz öldün de bu kadını başıma bela ettin…” dersin. Gel sen beni dinle, seçim sonu söz… Dedim demesine de adam bana kızdı, gitti. Bir daha da gelmedi. Adam gittikten sonraki seçim sonu günlerinde rast geldiğim birkaç dul kadına, durumu anlattım.

Dediler ki:

-Adamı bize niye getirmedin?…