Tam da toplum olarak neler izliyoruz, gerçekten bu yaptığımız çılgınlık derken…

Tam da küfürlerin sokakta fazlasıyla rahatsız ettiğinden olsa gerek, filmlerde gülme unsuru olarak kullanılmasından bıkmışken….

Ata Demirer girer ve tek kişilik dev kadro canlanıverir yeniden…

Yine hikayesini yazar; mutluluğun, maviliğin, içtenliğin, naifliğin.

Yazar da, hem ağlatır hem güldürür farkettirmeden.

Bursa Bülbülü filmiyle, elbetteki tüm film ekibiyle birlikte; bizleri eski filmlerin izinde duyguların zirvesine çıkarıverir.

Film biter, öylece ekrana bakakalırsınız üstelik.

Sinema salonunda bile değilken, bu denli etkileyebilen nadir sanatçı vardır.

Dekoruyla, kostümleriyle, melodileriyle 90’lı yılların havasını yansıtan böylesi güzel bir filmi uzun zamandır izlememiştim.

Ses, söz, komedi, dram; yaşamın içinden gerçek bir kesit, özgün bir senaryoda acı da tatlı da bir arada.

Filmi izleyenlerin beğenmeme şansı yok.

Film için Melek Büyükçınar ile yaptığı düetler gönüllere şimdiden taht kurdu.

Filmdeki partneri Özge Özacar ile sahne performansları da, diyalogları da filmi izlerken aldı bir yerlere götürdü. Duygusal ve derinden, patron mutsuz son yazsa bile.

Melek Baykal her zamanki gibi şahaneydi.

İşte tam da bundan bahsediyorum.

Her gün onlarca dizi, film yapılacağına; seviyesizlik diz boyu, birbirinin benzeri yapımlar olacağına; böylesi değerli, üzerinde gerçekten çalışılmış konular sunulsun toplumumuza.

Ki toplumumuz kendini umutsuz bir dünyada kaybetmesin. Zira, müzik ruhun gıdasıdır. Gerçek sanattan yoksun bir milletin hayatı kararmış demektir.

Gerçek sanatçılar, toplumu bir yerden başka bir yere alıp götürürler.

Duruşuyla, düşüncesiyle, duygusuyla, coğrafyasının anlamışlığıyla; insanları mest ederler.

Dijitalde bile sinema keyfi tadında bir film olan Bursa Bülbülü’nü izlemeyenlere şimdiden iyi seyirler.