Merhaba, yazılarımı hep bir hafta öncesinden yazar ve gazeteye teslim ederdim. Bu hafta biraz geç kaldım, sabah haberlerini izlerken Sayın Numan Kurtuluş beyin demeci dikkatimi çekti. ”Türkiye dolar dilencisi olmayacak”!

Ülke, Cumhuriyet döneminde yabancı sermayeyle ikinci dünya savaşı sonunda yeniden tanıştı. Siyasi iktidarlar, dünyada savaş sonrasının paylaşım kavgasında taraf olmanın mükâfatını gelen hibe ve yardımların yanı sıra ülkeye akan yabancı sermayeyle gördü. Yollar yapıldı, köprüler açıldı. Traktörler, ithal arabalar, onların yedek parçaları, enerji maliyeti ülkenin kısa zamanda daha fazla dış sermayeye ihtiyacını arttırdı. Halkın yaşamı, alışkanlıkları değişiyor refah görece artıyordu. Planlı ekonomi küçümseniyor, yerli yatırımlar önce yabancı ortak buluyor sonrasında da tamamen yabancıların eline geçiyordu. Siyasi iktidarlar sürekli yabancı sermayeye akışının sağlanması için tavizlere boyun eğiyor,”70 sente muhtaç” kalınan dönemlerdeyse iktidarlar değişiyordu. Yavaş yavaş başlayan özelleştirmeler günümüzde doludizgin bir hıza erişti, satılmadık şirket, kurum, akarsu, liman, dağ, maden kalmadı, geleceğimiz bile bugün ipotekli hale dönüştü. Bugün ekonomi çarklarının dönmesi daha fazla dış sermayeyle mümkün olacak.

Denilir ki dış sermaye, planlı akılcı yatırımlarla kullanılmış olsa, üretim vatan sathının her bir köşesinde artsa, ekonomi sadece inşaat sektörünün lokomotifliğinde değil de teknoloji önderliğinde gelişse bu günleri yaşamazdık. Acaba? Kore, Çin örnekleri bunu nasıl gerçekleştirdi? Biz niye yapamadık? Bunları bir başka yazıda konuşalım. Bugün konumuz “Dolar dilenciliği”.

20 yıllık bir iktidar dün ne demiş? Ne yapmış? Bunları konuşturmuyor, sanki yeni iktidara gelmiş gibi ha bire demeç veriyor. Dış politikada sıfır sorundan sıfır komşuya geldiler, şimdi de yeniden bölgesel ortaklık adına gülücükler dağıtıyorlar. Neden? Suriye, Mısır, Barzani, BAÜ(Birleşik Arap, hani şu 15 Temmuz kalkışmasını destekleyen hain)ve İsrail dünün sıfırladığımız bugün baş tacı etmeye hazırlandığımız ülkeler! Ekonomik anlaşmalar yapma isteği altında, borç dolar arayışında olduğumuz, ziyaret trafiğine başladığımız ülkeler bunlar. Bunlar kesmiyor gibi, öyle ya sayın bakan Nebati Londra ya iş çevrelerine (faiz?) gidiyor, gelin ülkemize yatırım yapın diye. Bu arada, Kurtulmuş bey demeç veriyor,”dolar dilencisi olmayız!”

İzlenen bu ekonomik modelin başarı şansı olur mu? Olsaydı, şimdiye kadar olurdu. Her deneme, ters yüz edilmiş bir ceket sanki. Yeniden giydiriliyor bizlere. Ekonomik model “yerli ve milli” deniliyor. Hadi canım. Üretemeyen, yüksek faiz, yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek dış borç, yüksek cari açık gibi olgularla boğuşan bizim gibi ülkeler, önünde hiçbir hukuksal, kamusal engel istemeyen mali sermaye(yayılmacı, sömürgen banka sermayesi) tarafından çok ağır şartları kabullenerek borç bulabiliyor. Öyle ki bizim mahkemeleri değil, anlaşmazlıklarda, uluslar arası mahkemeleri kabul etme şartıyla ülkeye borç veriyorlar. Onur, gurur olmuş laf salatası.

Sanırım yerim doldu. Bir başka yazıya değin hoşça kalın. Sağlıcakla.