Bir an duralamanın arkasından kafasını hafifçe geriye doğru döndürüp sevinçle “Anneee Ahmet geldi!” diye bağırırken koşup ince uzun kolları ile sımsıkı sarıldı. Bir süre öyle kaldık. Bir elimde çanta, bir elim Jim’in omzunda içeri girerken karşıdan upuzun boyu, yüzünde kocaman gülümsemeyle Ann göründü. Çantayı ve Jim’in omzunu bırakıp onu kucakladım. Kokusu anamınkine pek benzemiyordu ama kollarının sıcaklığı benzer gibiydi. Biz salona geçip özlem giderirken evin önünde park eden bir araba sesi, az sonrası kapı zili çaldı. Kapıyı Jim’le ben açtık. Kısa kesilmiş seyrek saçları, gür kaşları, hafiften pörsür gibi olmuş yanakları, yorgunluğunu saklayamayan iri kahverengi gözleri, görüşmeyeli gözlerinin altında sanki biraz daha büyümüş gibi duran sarkık göz torbaları…Jack gelmişti…

Ann bankadaki işine, Jack’te ikinci el ev eşyaları sattığı mağazasına gidince; biz Jim’le evde kalıp ya duvara asılı hedef tahtasına küçük oklar atıp yarıştık. Bunu yapmaktan sıkılınca garaj girişine takılı basket çemberine top geçirmece yarışında; hem yaş hem boy üstünlüğüme karşın Jim beni fena yeniyordu. Hem yorulup hem de başka bir arayış içinde olduğumuz zamanlar; Jim bana satranç öğretmek için didinip duruyor, ben beceremeyince sinirlenip satranç taşlarını sağa sola fırlatıyordu. Evde kalmaktan sıkılınca iki üç gün erkenden kalkıp, evden Jack’le beraber çıkıp kendimizi tenis kortuna bıraktırdık. İki aydan fazla tenis dersi almış olmanın ve on yaşındaki Jim’den büyük olmanın avantajı ile Jim’den hem satrancın hem de çemberden top geçirme oyununun rövanşını aldım. Jim yenilgiyi kabullenir gibi görünse de hırslanıp tenis toplarını tenis oynama alanını çevreleyen yüksek tellerin üzerinden aşırıp dışarı atmaktan geri kalmadı…

Bir gün tek başıma çarşıya çıkıp tıp öğrencisi olan arkadaşımın istemiş olduğu tıp kitapları için kitap evlerini dolaşmaya başladım. Bulup satın alınca göndermek için bir postaneye girdim. “Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye gülümseyerek bakan memura elimdeki kitapları göstererek,

“Bu kitapları Türkiye’ye göndermek istiyordum, ancak nasıl bir paket yapacağımı bilemedim…”

Oturduğu yerken doğrulurken gülümseyerek bana bir basılı kağıt uzatarak,

“Bunu doldurun lütfen, siz onu doldururken ben paketleme için bir şey ayarlayayım,” deyip arkada bir odaya girdi. Biraz sonra elinde karton bir kutu ile gelip tezgahın üzerine bıraktığım kitapları kutuya yerleştirip sımsıkı bantladı. Tarttı. Alıcı Aslan Oğuz, adres Katip Musluhittin Çelebi sokak no:3/1 Aksaray-İstanbul-TÜRKİYE adresli gönderi yola çıkmak üzere hazırlanmışken borcumu sordum,

“Altı dolar yirmi beş sent !” yanıtını alınca öylece şaşkın bakmış olmalıyım ki,

“Niye duraladınız?” diye sordu.

“Bu paraya orada bir hamburger bile yiyemem!” diye gülümseyerek parmağımla karşıdaki büfeyi gösterdim.

“Eğitim, okuma ve kitabın ayrıcalığı…” yanıtını alınca parayı ödeyip çıktım.