Sırtına eliyle ördüğü yün bir hırka geçirip avluya çıktı. Avludaki tulumbadan su çekip abdest aldı. İçeri girip kapının arkasında asılı peşkirle kurulanıp namaza durdu. Namaz sonrası namaz yaygısını katlayıp yerine koyup yeniden avluya çıkıp samanlığa girdi. Samanlıktaki boş sepete saman doldurup öküzlerin bulunduğu dama girdi. Sepetteki samanları paylaştırıp samanlığın hemen yanındaki ambardan burçak kırmasından iki tas alıp öküzlerin önüne döktü. Ellerini tulumbada tekrar yıkayıp eve girip ocaktaki odunları tutuşturdu. Harlayarak tutuşan odunların üstüne saç ayağını, saç ayağının üzerine de çorba dığanını yerleştirip salça ve yağ ekledi. Salça ve yağ kavrulunca su ve tarhana ekleyip başladı tarhanaların top top olmaması için karıştırmaya… Çorba kaynamaya yüz tutunca başını hafiften kocasının yatmakta olduğu odaya çevirip ünledi;

-Süleymannn, Süleymannnn, haydi kalk çorba kaynadı!

Öbür odadan arka arkaya sigara içenlere özgü kuru, inatçı öksürük sesleri geldi. Sonra Süleyman odadan çıkıp avluya çıktı. Tulumbanın yanındaki küçük testiyi doldurup evin arkasındaki tuvalete doğru giderken hala öksürüyordu.

Hatça, içinden “şu zıkkımı içmese ölecek sanki…” diye geçirirken “dumanını yel, parasını el alıyor, öksürüğü de bize…” diye mırıldandı… Mırıldanırken elinde olmayarak geriye doğru bakındı. Bakınırken “duyar muyar da başıma iş alırım durduk yerde…” diye içinden geçirip, arkasında kendisini duyacak kimse olmadığını görünce rahatlayıp hafiften gülümsedi.

Sininin üzerindeki çorba tenceresine kaşıklar gidip gelirken Hatça,

-Süleyman, bir kümes dolusu tavuğumuz var ama doğru dürüst yumurtlayanı yok. Horozu kestiğimizden beri tavuklar yumurtadan kesildi. Yarın Çivril pazarı, pazardan bir horoz bari alsan…

Süleyman, tamam avrat, yarın bir horoz alayım” deyip sofradan kalkıp ahıra gitti. Oradan da öküzleri çıkarıp çift sürmeye…

Ertesi günü horoz satın alınıp kümese kondu.

Kasap Süleyman’ın önce arka arkaya iki kızı, sonrada oğlu Hasan dünyaya geldi. Oğlan on onbeş yaşlarına geldiğinde ele avuca sığmaz yaramazın biri olup çıkmıştı. Sigara, içki, kavga döğüş… ne ararsan vardı… Ama hırsızlık ve konum komşunun karısına kızına sarkma kesinlikle yoktu. Tek oğlan diye ana baba oğullarının bu yaramazlıklarını görmezden bilmezden geliyorlardı…

Horozun geldiği akşam Hasan arkadaşları ile bir evde toplanmış içiyorlardı. Muhabbetin orta yerinde meze bitince hepsi birbirlerinin yüzüne bakmaya başlayınca Hasan,

-Ben bir bizim kümese kadar gidip geleyim! Deyip sofradan kalkarak çıktı gitti. Aradan çok bir süre geçmeden elinde irice bir horozla çıktı geldi. Horozu kesip boynundaki kesik yerden üfleyip iyice şişirdiler. Sonra bir darbe ile horozun derisini patlatıp tulum çıkardılar… Ve afiyetle yediler.

Ertesi günü kasap Süleyman’ın evde kızılca kıyamet koptu ve Hasan babasının hışmına uğrayıp eşek sudan gelinceye kadar sopayı yedi…