Ne zaman kriz çıksa, ne zaman ülke zora düşse, kırık plak gibi tekrarlanır bu sözcükler… Bir virüsle başlayan, sonuçlarını kestiremediğimiz ama gün be gün hepimizi derin bir vehme sürükleyen ölümlerde, yöneticiler, eleştiren, uyaran her türlü sese “siyaset yapmayın” derler..
Krizi yönetemediklerini, insanların sağlığını göz göre göre tehlikeye attıklarını belirtince, bizlere de “gün siyaset yapma günü değil” demiyorlar mı?..
Oysa hayatın özünü teşkil eden her şeyin çözümüne ya da çözümsüzlüğüne dair; aldığınız, almadığınız, alamadığınız her tavır, kullandığınız bütün tercihler “siyasi”dir.
Bilimi değil dini bakış açınızı, hurafelere dayalı düşünce tarzınızı, emeği değil sermayeyi öncelikle düşünen ideolojik tercihinizi ortaya koyduğunuz her tavır “siyasetin” ta kendisidir.
Şu aşamada (ilaç, aşı bulunana kadar) tek çare sosyal mesafeyi sıfıra indirgemektir. Yani, “sokağa çıkma yasağı ilan edilmelidir” denir, kulak asılmaz!.. Okullar geç kapatılır, spor karşılaşmaları devam eder, camiler açıktır, umreden dönenler ellerini kollarını sallayarak ortalıkta gezerler. Yasaklama başladığındaysa geç kalınmıştır, bilim kurulunun önerisi geciktirilmiştir… İnsanlara evde kalmaları telkin edilir ama bu yüzden aç kalacak milyonlara çare sunulmaz, zira kasa boştur. Sorumsuzca tam takır edilmiş, kimsenin, hiçbir kurumun sorgulayamadığı!! harcamalar yöneticileri öylesine çaresiz bırakmış ki, böylesi günlerde vatandaşına bakmakla yükümlü devlet, hamasi nutuklarla “iban” numarası yayınlıyor!..
Evet, “birlik ve beraberliğe” ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, bağış kampanyalarını bile “ayrı devlet kurmakla” suçlamak, dahası bu konuda “yandaş” kurumların uygulamalarını görmezlikten gelerek çifte standart sergilemek “çirkin siyaset” değil midir?
Umarım bu ülkede sağlıklı kararlar yaşanılanlardan ders çıkararak alınır… Toplumun 15 gün sokağa çıkmamasıyla ülkenin uğrayacağı zarar, virüs sonrası enkaza dönmüş bir ekonominin yanında bir hiçtir… Siyaset, bunu öngörebilmeli…
Sağlıcakla kalın..