Çevre kirlenmesini, öncelikle doğanın kendi bünyesinde incelediğimizde doğanın da büyük bir kirletici olmakla beraber, kendi yapısını dengede tutup kendini temizleme olanağına sahip olduğunu görürüz. Doğanın kendi haline bırakılması durumunda, dengesini kurabileceği düşüncesinden hareketle, bugünkü kirlenmenin tek nedeninin insanlığın sorumsuz ve bilinçsiz davranışları olduğu ortaya çıkmaktadır.

Şehirleşmenin hızlandığı, sanayinin tedbir almadan yoğunlaştığı, havanın, suyun ve toprağın kirlendiği, doğal manzaraların bozulduğu, doğanın varlığını oluşturan hayvanların ve bitkilerin azaldığı ortama, ekoloji bilincine varamamış insanların yanlış müdahalelerinin neden olduğu göz ardı edilmemelidir.

Çevre kirliliği; bitki, hayvan ve insan sağlığını doğrudan ilgilendirmekte ve hızla büyümektedir. İnsanlığın yarattığı bu evrensel düşmanı tanımak gerekir. Çevre kirliliğini; hava, su, doğanın kirlenmesi ve diğer çevre sorunları olarak sıralayabiliriz.

Bakanlıklar, kurum, kuruluş ve kurullar, vakıflar, dernekler, partiler ve fertler olarak ulusal ve uluslararası organizasyonların faaliyette bulunduğu ortak konu olarak “Çevre”yi görmekteyiz.

Çevre korumacılıkta, en rasyonel yaklaşımı kalkınma hareketi ile çevre değerleri arasında uzun vadede kurulması gereken koruma-kullanma dengesi teşkil etmektedir. Sağlıklı bir çevre için tedaviden önce korumak, koruyarak kullanmak, geliştirerek korumak gerekmektedir.

Fiziki çevredeki kirlenme ve tahribatı önlemeyi insanların anlayışında ve özel hayatında da geliştirmek önem taşımaktadır. Bu kapsamda; her seviyede eğitim önem ve öncelik taşımaktadır.

Yalova’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkünün bahçesindeki bir ağaç neredeyse binanın pencerelerinden içeri girecek kadar büyümüştü. Atatürk’ün direktifi ile ağaç kesilmeyerek bina 1936 yılında raylar üzerinde 4 metre kaydırılmıştı.

Yerleşim merkezlerinin yegâne yeşilliklerinin mezarlıklarda ve askeri kışlalarda olduğunu göz önünde tutarak, Atatürk’ün takipçisi ve bu ülkenin aydınları olarak bizlerin çevremize verebileceğimiz bir şeyler olduğuna inanıyorum.

Yarın geç olabilir. Başka Türkiye yok. Bu gün harcanacak gayret ve para yarın ödenmeyecek kadar büyük zararların garantisi olacaktır. Bu dünya bize atalarımızdan kalan bir miras değil, gelecek nesillere devredeceğimiz bir emanettir.