Bir cemre de yüreklere düşsün ki!

Şehitler olmasın. Kadınlar, çocuklar tacize uğramasın. Analar, Babalar, Bacılar, Çocuklar ağlamasın.

Memleketim; Bir bahara hasret kalmasın…

Biz beyazı ak toprakta, kireç badanasın da, Siyahı gökyüzün de gördük, bildik.

Tahta sandalyeler de büyüdük. Onların mabadları dönerli deri koltuklardaydı.

Testere olduk bir sana bir bana dedik. Onlar nalıncı keseri oldular, yongaları önlerine yığdılar.

Biliriz ki Tilkilerin Kurt düşmanlığı her şartta korkudandır!

Tilkilerin dertleri “beş on kümes gezip bir kaç tavuk yemektir.

Ne rütbemiz oldu ne de payemiz. Kutlu ülküye kavuşmak gayemiz.

Tahammüllerimiz bizi terk etti. Onlar bizi aptal sandı.

Aslın da biz Abdal onlar aptaldı bilemediler.

Kimse bizden çalamaz diyorduk, Gençliğimizi çaldırdık sesimiz çıkmadı.

Kara Eylül de bizleri gök ekin gibi biçtiler, Darağaçları kurup astılar!

Taş medreseler de okuduk. Nakış nakış dokunduk.

İçimize nifak tohumları saçtılar. Böldüler, ayırdılar kaçtılar.

İşbara Alp emir verdimi Kurtkaya elini çözerdi.

Kür Şad, İşbara Alp, Sançar, Gök Börü, Üç Oğul, Sülemiş, Arık, Buka, Buğra, Karabudak…

Hepsi uçmağa vardı. Bize İçingKatun ile Kara Kağan kaldı.

Elbet bir gün Kürşad’ın gür sesiyle, Tanrı dağlarından ineceğimiz anı,

Turanı kuracağımız büyük günü, Bir umut bekliyoruz!

Türküm, doğruyum, çalışkanım,

İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Ulu Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türk’üm diyene!

Esen kalın…