Boş yere kaybolan evlerin yerlerine bakıp, ara sıra anamla gelip ekmek evinde senin sevgili karın Ayla ninem, anam ve büyük halam Halime’nin yaptıkları pırasalı saç böreklerinin damağımda kalan tadını aradım. Sonra Ali Ağaların damların köşesi ile sizin evlerin yerlerine yapılan binaların arasında kalan, bir arabanın geçemeyeceği kadar dar bir aralıktan geçip senin ellerin ile kazdığın kuyunun yerine boş, bomboş gözlerle, içimde garip bir burukluk, burnumun direğinde bir sızı ile bakındım. Çoktan doldurulup yok edilmiş kuyu yerine bakarken yıllar öncesine savrulup gitti belleğim…

Sanırım ergenlik yıllarına adım atmaya başladığımız yılların ilk basamaklarında; sabah namazından çok önce, belki de ala şafakta kalkıp önümüzde ki beş on kuzuyu otlatıp eve gelmiş, evde üstünkörü karnımızı doyurup, sonrasında alelacele babamın dayıoğlu Ali ile onların evde buluşmuş şakalaşıp duruyorduk. Nasıl oldu ise bu arada senin kuyuda çamaşır yıkayan İzzetin deli Kadir’in karısı Ayşe’yi gördük. Ayşe’nin büyük kızı Nesime ve küçük kızı Mürüvvet de oradaydı. Ali ile göz göze gelip bir kelime bile etmeden sanki anlaşıp damın kuyuyu görecek bir ucuna yaklaşıp uzanıp kuyuyu, kuyu başında olanları gözlüyorduk. Önce çamaşırlar kuyunun yanında yakılmış ateş üzerinde su kaynayan kazandan çıkarılıp kuyunun hemen yanındaki taşın üzerinde tokaçlanıp kuyu aharındaki suda durulanıp asıldı. Sonra ateşin üzerindeki kazan boşaltılıp kuyudan çekilen su ile yeniden dolduruldu. Bir süre sonra kazandaki su kaynayıp hafiften buharlar çıkmaya başlayınca Ayşe teyze, önce küçük kızı Mürüvveti soyup yıkadı. Biz nefeslerimizi tutmuş göğüsleri tomur tomur olmuş Nesime’ye yıkanma sırasının gelmesini bekliyorduk…

Sıra Nesime’de idi; Nesime önce entarisini, sonra eteğini çıkardı. Biz soluk soluğa kalmıştık. Nesime önce üst içliğini göğsünü öne doğru gerip sıyırıp attı, sonrada alt içliğini… Bilmiyorum hangimiz gözlerimiz önüne serilen bu kusursuz anadan üryan güzellik karşısında kendimizden geçip de sessizliğimizi bozduk…

Birden Nesime’nin anası Ayşe teyze, yerden bir taş alarak “sizi gidi cavır köpekler sizi!” diyerek, yerden aldığı taşı bana öfke ve hınçla fırlatınca biz yattığımız yerden fırlayıp kaçtık…