Mangalın başında demlemekte olan kasap İsmail, komşusu olan imamın kendisini görmezden gelmesine için için içerlemektedir, en sonunda bu durum canına tak edince eline bir bıçak alıp akşam namazından gelen imamın karşısına iki metreye yakın boyu ile zebella gibi dikilir ve

Lan, sen ne hakla Allahın selamını benden esirger, beni görmezden gelirsin!”

İmam Şerafettin’de bet beniz atmış, korku dağları sarmıştır; başlar kem küm etmeye… Valla komşum, ben inan olsun, camiden eve giderken olsun, evden camiye gelirken olsun yanlış anlaşırım korkusu ile sağıma soluma pek bakmam… Size selam vermemiş verememiş olmamı buna bağlayın, zaten kayın pederim hastane de yatıyor, kafam karışık…

Bu süre sonrası imam ile kasap selamlaşırlar…

Bir süre sonra imam bir dana alıp besler ve pazara çıkarır…

Kasap, hesaplı bir hayvan denk getirip alır satar üç beş kuruş kar ederim düşüncesi içinde dolaşırken dananın yuları elinde komşusu imamın bir adamla pazarlığa tutuştuğu görür ve yanlarına yaklaşır… İmam danasına, yirmi dört bin ister, alıcı yirmi ki de diretince pazarlık ortada kalır…

Pazarlığı izlemekte olan kasap, imamın kulağına eğilip, satma diren, satılmaz ise yarın cami önünde keser satarız der…

Dana satılmayınca imamla kasap saat onda caminin önünde buluşmak üzere ayrılırlar.

Ertesi günü saat onda imam bakar kasap ortalıkta yok, pür telaş, biraz da öfkeli kasabın evine gider, bakar ki kasap sofrayı donatmış demleniyor… Öfkelenerek;

Komşu hani saat onda buluşup danayı kesecektin…

Hocam, bir iki duble atmayınca elim ayağım titriyor… Bu nedenle buradayım, sen gide koy ben arkandan geliyorum…

Hoca, söylene homurdana dananın yanına vardıktan az biraz sonra kasap gelir, danayı bir çevik bıçak darbesi ile keser. Hoca, Cuma hutbesi sonrası dışarıda hesaplı dana eti olduğunu duyurur… Yirmi dört bin civarında bedel istenen dana; kelle, ciğer, deri hariç otuzu bini aşkın liraya satılır…

Hoca, paranın tadını aldı ya… Aklı fikri hesaplı bir şey denk getirip daha sonra aldığından daha pahalıya satma üzerinedir.

Bu durumu sezen biri hocaya,

Hocam, birinde bir dönüm çekirdeksiz bağı var, üzümler parmak gibi üstelik nar gibi de kızarmış… Sana alalım pişman olmazsın! Deyince hocanın aklı yatar, gidip pazarlık yapıp satın alır…

Üzüm piyasası durgun başlayıp durgun geçince hoca başlar kara kara düşünmeye, bu arada sağdan soldan hocaya, hocam üzümü kurut, kuru olarak sat… Daha karlı çıkarsın diye akıl veren çok olur…

Hoca üzümü kurutur… Başlar alıcı beklemeye… Aradan bir iki ay geçer… Üzüm almaya gelen giden yoktur…

Bir yatsı namazında hocanın kafası karışmış ve selam verirken “Es selamünaleyküm…” diyerek selam vermek yerine “Ey cemaat, çekirdeksiz kaçtan gidiyor?” deyivermiştir.