Engellemeye çalıştığımız şeyler daha sık aklımıza gelmeye başlar. Bu durum psikolog Daniel Wegner tarafından ele alınmış ve adına da beyaz ayı sendromu denmiştir.

Şimdi deneme yapalım ve beyaz bir ayı düşünmemeye çalışın: Hay aksi, hiçbir zaman aklınıza gelmeyecek olan o beyaz ayı şu an gözünüzün önünde mi yoksa? Bu oyunu sizlerden önce Rus edebiyatının ünlü ismi Dostoyevsky de oynamış olmalı ki “Yaz İzlenimleri üzerine Kış Notları” adlı kitabında şunları kaleme almış. “Kendine şöyle bir görev ver. Kutup ayısını düşünmemeye çalış. Göreceksin ki her dakika aklına gelmeye başlayacak.”

Fikir bir kez ortaya konduğunda, onu aklınızdan çıkarmak neredeyse imkansızdır. Aynı şekilde, istenmeyen davranışlara bağlı hoş olmayan anılar, imgeler ve duygular da onlardan kaçınma arzusunun odak noktası olabilir. Dostoyevski’nin bu sözüyle 25 yıl önce karşılaşan sosyal psikolog Profesör Daniel Wegner de, bu konu hakkında bir deney yapmaya karar vermiş. Deneyin bir bölümünde katılımcılara şu direktifi vermiş: “Lütfen daha önce olduğu gibi aklınızdan ne geçtiğini söyleyin, ama bir istisna dışında. Bu kez beyaz bir ayıyı aklınıza getirmemeye çalışın. Ne zaman ‘beyaz ayı’ derseniz, ya da ne zaman aklınıza ‘beyaz ayı’ gelirse önünüzdeki zile basın.” Deneyin devamında deneklerden birinin bile beyaz ayıyı düşünmeden duramadığı sonucuna ulaşmış.

Neden beyaz ayı derseniz, aslında herhangi bir nedeni yok. Sonuçta beyaz ayı zaten normalde hiç kimsenin düşüneceği bir şey değil. Beyaz ayı burada aslında istenmeyen düşünceleri temsil ediyor. Kendimizi belirli bir şey hakkında düşünmemeye şartladığınız da -yemek, sigara, alkol ya da eski sevgiliniz her ne olursa olsun, o şey hakkında tuhaf bir biçimde daha çok düşünmeye başlıyoruz.

Beyaz Ayı Sendromu Neden Ortaya Çıkıyor?

Buradaki temel sorun aslında yoksunluk etkisi. Uzun zamandır diyette olduğunuzu düşünelim, tam işler yolunda giderken bir kutlama sırasında, biri size bir dilim pasta ikram ediyor. Sonra hatırladığınız tek şey, bir tepsi pastanın hepsini yediğiniz oluyor. Tebrikler, bastırma hissiniz artık takıntıya dönüştü. Ve işler daha da kötüye gidebilir, çünkü yoksunluk etkisi bastırma-kafaya takma döngüsünü tetikleyebilir.

Wegner şöyle yazıyor: “Kişi iyice uyarılır, daha önce alışık olmadığı bir şekilde, yalnızca tek bir şeyi düşünürken bulur kendini. Bu da yeni bir bastırma hissi yaratır ve bu da döngüyü yeniden başlatır…

1987’de yılında yayınlanan araştırma, düşünce bastırma üzerine tamamen yeni bir çalışma alanı başlattı. Sonraki on yıl boyunca Wegner, istenmeyen düşünceleri kurcalamanın neden bu kadar zor olduğunu açıklaya çalıştı. Sonunda da “ironik süreçler” teorisini geliştirdi. Wegner’e göre, zorla bir şey düşünmemeye çalıştığınızda, zihninizin bir parçası yasak düşünceyi bastırıyor. Ancak bu esnada zihninizin başka bir parçası düşüncenin akla gelmiyor olduğundan emin olmak için onu sık sık “kontrol ediyor”, bu nedenle ironik bir şekilde, onu akla getiriyor.