Bir gün köyde kahvehanede arkadaşlarla güle oyna, şakalaşıp, sağa sola pek uzanmayan küfürler arasında domina oynuyorduk ki pat kahvehanenin kapısı açılıp önde kravatlı, kerli ferli bir adam, arkasında düzgün giyimli üç beş adam daha içeri girdiler. Kahvede oturanların tamamı ayağa kalkıp, üst başlarını düzeltirken arka arkaya “Hoş geldiniz kaymakam bey!” sesleri gelenleri karşıladı. Bizim arkadaşlarda kalktılar ayağa. Ben ve arkadaşım Hilmi istifimizi bozmadık. Başta kaymakam ve diğerleri hatta kahvehanedeki tüm köylüler dik dik, öfke ile bize baksalar da biz aldırmadık…

Oteldeki çalışmam bitip de eve gelmek için servis otobüsüne doğru yürüyüp ön kapı yerine arka kapıdan bindim. Baktım benim elemanlardan İsmail en arkadaki sırada tek başına oturuyor. İsmail görme engelli, gariban görünüşlü, kendi halinde, çalışkan biri. Annesini çok küçük yaşlarda kaybedip, babası ikinci evlilik yapınca kah ağabeyi, kah ablasının yanında kalıp önce terzi, sonra berber derken en sonunda motor bisiklet tamircisinin yanında çıraklık ederken ellerine bilemedikleri bir parça geçer. Ustalarının dışarıda olduğu bir gün üç çırak bir araya gelip “Haydi şu parçayı kesip içinde ne var görelim!” deyip kesmeye uğraşırlar ama kesemezler. İçlerinden biri “önce ısıtalım sonra kolay keseriz!” deyince parçayı ocakta ısıtmaya başlarlar. Üçü de ocağa yakındırlar. Parça birden patlayıp etrafa yayılır ve parçalardan biri İsmail’in gözüne gelir. Hemen çok yakın olan hastaneye gidilirse de göz kurtulamaz…

“Merhaba!” deyip İsmail’in yanına oturdum. Benim kendi halinde garibanın biri sandığım İsmail meğer anasının gözü çıktı. Lafı oradan buradan dolandırıp beni gülmekten kırdı geçirdi. Şu anda Kıbrıs’ta son derece lüks bir otelde bölüm şefi olarak çalışıyor…

Aradan bir süre sonra İsmail yanıma gelerek “Şefim Düden Şelalesine bakan çok güzel bir arsa aldım, hemen yanı boş orayı da sana alalım.” Deyince,

-Tapusu var mı, kaç para?

-Ne tapusu şefim, oralarda kimsenin tapusu yok, üstelik bir sürü ev var…

Neyse arsayı alıp, üstüne de evi kondurduk. Su, elektrik, numara taş aldık. Beyannameyi de verdik.

Tapu mapu olmayınca, içinden çıkaramam diye kiracı koymak istemiyorum. Bir gün arsayı aldığımız adam gelip,

Ağabey, sen kiracı koymam diyorsun ama burası gecekondu bölgesi yarın biri senin saatten elektrik bağlar, biri de suyundan kendi evine su bağlar ruhun bile duymaz. Benim bir tanıdığım var, evi ona kiralayalım hem eve sahip çıkar hem de üç beş kuruş almış olursun deyince. Adamın aklına uyup evi kiraladık. Aradan bir süre geçince kiracı, üç beş aylık kira takıp gitti. Ödenmeyen elektrik ve su faturaları da bana kaldı. Kırık birkaç pencere camı da caba…