Ülkemizde depremden önce süregelen seçim tartışmaları Mart ayının başlamasıyla birlikte yeniden hız kazandı.

Mevcut Ak Parti iktidarını yenebilmek için kurulan Millet İttifakında ortak aday belirleme görüşmeleri sonucunda beş siyasi parti tarafından Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığına aday gösterilirken, iyi parti lideri Meral Akşener’in 3 Mart’taki sözleri pek çok hesabı değiştireceğe benziyor.

Meral Akşener’in aylardır söylemeye çalıştıklarını bir çırpıda söylemesi, hatta sert bir üslubla söylemesi, millet ittifakına güvenen insanlarda hayal kırıklığı yaratarak altılı masanın birlik beraberliğine gölge düşürdü.

Aslında şaşırmadık. Zira Akşener’in beş ay öncesinde de değindiği gibi, seçim için düşündüğü aday isimler arasında Kılıçdaroğlu yoktu. Ak Partiye karşı İstanbul ve Ankara’da seçimleri kazanan CHP’li belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı Cumhurbaşkanlığı adaylığına daha yakın görüyordu.

Sonuçta ikisinden de olumlu yanıt gelmeyeceğini bile bile konuşmasında onları göreve çağırması gerçekten ilginç bir durum oldu. Kendi adaylığını söylese belki bu denli tepki toplamazdı. Ancak o başından beri başbakanlık koltuğuna oturmak isteyen bir isim. Yeniden dönmek istedikleri parlementer sistemde de cumhurbaşkanının ağırlığı daha çok tarafsız ve temsili malum…

Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu ülkemizde değişmesi gereken çok sorun var. Ancak bu gidişle belirsizlik daha da uzun süreceğe benziyor. Sanırım her kafadan ayrı bir ses çıkıyor dedikleri noktadayız. Aslında şu zor günlerde gündem seçim tartışmaları bile olmamalı, ama içinden geçtiğimiz zor günler, seçim sürecini daha da önemli kıldı.

6 Şubatta Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen, resmi rakamlara göre 50 bine yaklaşan vefat sayısı, 110 binden fazla yaralı sayısı arasında; iktidar aleyhine pek çok tartışma konusu ortaya çıkıyor.

Zira insanlar; deprem sonrasında devletin afet yönetimindeki eksikliklerini, kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyon ve organizasyon eksikliğini, İmar Affının yanlışlığını eleştirmeye devam ediyor. Üstelik, zaten halktan bağışlarla varlığını sürdüren Kızılay’ın iştirakleri aracığıyla depremin üçüncü gününde Ahbap derneğine neden çadır ve gıda sattığını anlamlandırmaya çalışıyor. Sorumluları istifaya çağırıyor ancak değişen bir durum görünmüyor.

Depremlerden etkilenen insanların ülke genelindeki iç göç yolculukları, deprem bölgesinde kalanlar için çadır ve konteynır kurma süreçleri hala devam ediyor. Sivil toplum kuruluşları devletle birlikte bütün yaraları sarmaya gayret ediyor. Toplumda birlik ve beraberlik duygusu belki de son yirmi yılın zirvesini yaşıyor. İşte böylesi bir havada, ülkemizin sorunlarını hemen çözemese de uzun vadede çözmesi beklenen bir lider seçme arzusu su yüzüne çıkıyor.

Özetle, böylesi güçlü ve zor bir coğrafyada bulunan ülkemizi yönetmek çok zor bir görevdir. Ülkemizi ekonomi başta olmak üzere tüm iç meselelerde ciddi çözümlerle, ve dış işlerinde de güçlü bir şekilde temsil edecek adayın belirlenmesi elbette zor bir karardır. Ancak kendisini zaten kötü hisseden ve travmalar yaşayan bir toplumun en çok görmek istediği tablo, belirsizliğin hızlı bir şekilde ortadan kalkmasıdır. Ayrıca bu millet artık farkındalığı artmış bir millettir. Önemli olan toplumun her bir sorununa duyarlı, insan doğasına ve doğaya uyumlu, hatalardan ders alınan siyaset üstü kurumsal bir devlet yapısıdır.

Herkese iyi günler dilerim.