İlk defa bir savaş alanı, tankların, denizaltıların, uçakların kullanılabildiği kadar geniş coğrafyaya dağılmış.

Klasik savaşların aksine, ülkeler sınır boylarında savaşmamış yalnızca; o ülkenin sivilleride nasibini almış savaşlardan.

Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı’ndan beri ülkeler ‘silahsızlanmaya’ çalışıyorlar aslında.

En azından baya çaba sarfedildi, hem Doğu’da hem Batı’da.
Ama birbirlerine güvenemedikleri için; silahsızlanamadılar bir türlü.

Kapatamadılar silah üreten yerleri.
Malum toprak kavgası, çatışan çıkarlar yüz yıllardır aynı.

Nükleer silahlara sahip olmama, silahsızlanma anlaşmalarının biri gitti biri geldi, ama bu gün gelinen noktaya bakarsak; artık hiç bir devletin birbirine güveni olmadığı bir dünyadayız.

Misal, Namık Kemal’in eserlerinde Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına yakın yaşadığı sıkıntıların en büyük sorumlusu Ruslar olarak karşımıza çıkar.

Misal, Polonya’ya baksanız Rusların işgalinden bıkmış ve bu nedenle yüzünü Batıya dönük bir ülke görürsünüz.

Misal, Yunanistan-Türkiye; hava sahasını bir türlü paylaşamayan iki komşu görürsünüz.

Misal, Hindistan-Pakistan; sınır kavgası…

Bu yüz yılın yalnızlığı; değerli de değil, intihar gibi.

Ülkeler mecbur birbirine bağımlı her anlamda.

Savaşların çıkmaması adına bulunan bir çözüm de bu aslında, ekonomik bağımlılıklar, işbirlikleri ne denli çok olursa o kadar savaşa gitmeye cesaret edemezler.

Silahlar, Nükleergüç ne denli büyük olursa, o denli caydırıcı olur.

Ama asıl mesele; savaş çıkmasına sebep olacak ortamların giderilmesidir.
Silah kullanmaya gerek duyulacak bir ortamın en başında sorunlardan arındırılmasıdır.

Bunun için Birinci Dünyada Savaşı sonrası Milletler Cemiyeti kuruldu olmadı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler kuruldu olmadı.

NATO, soğuk savaş sonrası bile hala varlığına ihtiyaç duyulduğunu iddia ederek, Avrupa’yı korumak isteyerek, Doğu’yu da kendisine yakın tutarak bu günlere geldi, olmadı.

Rusya, uluslararası topluma dahil olmak isterken, eski zamanlardaki gücüne kavuşmak istedi, olmadı.

Barışı bulamadık!