İlk gün koca misafirhanede orta yaştan biraz geçkin, kıvır kıvır saçı ve sakalı neredeyse tamamen beyazlaşmış yaşlı bir adam, onlu yaşların başlarında görünen bir oğlan çocuğu ile otuzlu yaşlarda babası ile dört kişiydik. Selam alıp verme dışında nerede ise hiç konuşmadık. Baba oğul bize duyurmadan fısıl fısıl bir şeyler mırıldanıp erkenden yattılar. İhtiyar, ‘burada sigara içmeyin!’ uyarı yazısının pek de uzağında olmayan pencerelerden birini aralayıp arka arkaya iki sigara tellendirip dumanını pencerenin arkasında gittikçe koyulaşan karanlığa doğru üflerken canım sigara çekti. Son kalan para ile aldığım sigara paketine uzanıp içinden bir tanesini dudaklarımın arasına yerleştirip yemekhanenin avlusuna çıktım. Duvara sırtımı dayayıp diz çökerek yaktım. Derin bir nefes çekip başımı yıldızlara doğru dikerek içime çekmiş olduğum dumanı yıldızlara doğru bıraktım. Issızcasına sessiz gecenin içinden geçip yıldızlara doğru kıvrılarak, döneleyerek ve de gittikçe görünmezleşerek dumanların arkasında yalnızlaşarak içtiğim sigara bitince vurup kafayı yattım.
Düşsüz, deliksiz bir uykunun ertesinde sabah erkenden uyandım. Uyandığımda ihtiyar hafiften horlayarak, baba oğul ise sessizce uyuyorlardı. Usulca banyoya geçip yıkandım. Banyonun rafındaki havlulardan birini alıp kurulandım. Islak havluyu avluda gerili çamaşır ipine astım. Ben havluyu asarken misafirhanenin yanındaki tek katlı küçük binanın pencerelerinden biri aralanıp bir baş uzandı. Baktım misafirhanenin gönüllü evirip çeviricisi Mary. Günaydın anlamında gülümseyerek el sallaştık. Mary gülümseyerek sol elinin işaret parmağını ‘bir dakika’ anlamında kaldırarak pencereden kayboldu. Biraz sonra elinde büyükçe bir fincanını göstererek eli ile ‘gel!’ anlamında kapının olduğu tarafı gösterdi. Öne arkaya sallanan çamaşır ipini kendi haline bırakıp kapıya doğru yürüdüm. Daha ben varmadan kapı aralandı. Tarakla düzleştirilmeye çalışılmış aralarında gümüşümsü beyaz tellerin siyahları ile sarmaş dolaş olmuş kıvır kıvır saçları, neredeyse yüzünü tamamen kaplayacak büyüklükteki kocaman gülümsemesi, ışıldayan iri kara gizleri ile kapıda göründü. Üzerinde dizlerine kadar uzanan rengi atmış pembe bir şort ve tertemiz beyaz bir gömlek.
Günaydınlaşma sonrası Mary’nın küçücük, şirin mutfağında karşılıklı yudumladık kahvelerimizi. Mary’nin uzattığı sigara paketine uzanmadım çok sigara içme isteği içimi dışına çıkarmasına karşın. O sabah sigara içmemeye karar verdim. O sabahtan başlayarak her sabah kahvemi, misafirhanede tek kaldığım akşamlar her akşam yemeğimi o şirin mutfakta Mary ile paylaştım abla kardeş sevecenliği çerçevesinde. O bana Bahamalar’ı ve kendini ben ise başıma gelenleri ve ülkemi anlattım. Ama ne hayallerim ne de umutlarından bahsedebildim, umutsuzluğumu da kıskanıp paylaşamadım.