Orta okulda okuduğum dönemlerde falan sobamız yoktu. Isınmak için ocak ta odun yakıyoruz. Bu ocak aynı zamanda yemek pişirmek için de kullanılıyor. Babam oduncu olduğu için yakacak sıkıntımız hiç olmadı. Odunlar yaklaşık on kilometre uzaklıktaki dağdan kesiliyor. Oduna bazen tek bazen de iki eşekle gidiyor babam. İki eşekle gidildiğinde eşeğin biri komşulardan ödünç alınır, ödünç eşeğin getirdiği odunun yarısı ödünç alınan eşeğin kalan yarısı da bizim olur. Genellikle babam çarşambaları oduna gitmeyip getirdiği odunları komşu köylerde satmaya gider. Odunları satmak için çarşamba gününün seçilmesi, ertesi günü bizim Çivril’in pazarı olmasındandır. Satılan odunların parası ile evin harcı görülür. Tam anımsamıyorum ama ortaokul iki veya üçüncü sınıfta olmayım. Bir Pazar günü odun satmaya ben gidecektim. Komşulardan iki eşek bulduk. Bir de bizim köyümüzdeki Deli Hakkı’dan aldığımız eşek. Deli Hakkı’nın eşeği doğruyu söylemek gerekirse tay gibiydi; boylu poslu,heybetli…Daha yeni satın alındığından oduna bile gitmemişti henüz.Bu nedenle eşeğin huyunu suyunu bilmiyoruz. Babam, toprağı bol olsun,çok hakkaniyetli bir insandı. Bu nedenle önce kendi eşeğimize odunları sarmaya başladı ki elin eşeği sırtınki yükle fazla beklemesin. Ben eşeğin önünde yularını tutmak istedim bana “bırak oğlum kendi durur, her zaman dağda eşeği tutacak insanı nereden bulacaksın?” dedi. Eşeğin semerindeki urganı ayarlayıp altına bir dayak yerleştirdi ve başladı odunları sıralamaya. Denk tamamlanınca sıkıca sarıp dayakla tekrar destekleyip öbür yana geçerken eşek belini bir kıvırdı, dayak yana savruldu, odunlar avluya yayılıp gitti. Babam bir-iki küfür savurdu, duymazdan geldim. Yayılan odunları avludan toplayıp yığın yaptık. Babam aynı işleme yeniden başladı. Denk tamamlanınca tam öbür yana dolanırken eşek eşekliğini yeniden yaptı ve haydi oğlum odunlar avluya yayıldı, semer eşeğin sırtından yana devrildi.Babam öfkeyle yerdeki dayağı kapıp eşeğin belinin bir sağına,bir soluna yapıştırdı…”A..na koduğumun malı, seni perşembe günü götürüp cavır parasıyla on paraya satmazsam bana da Eyüp demesinler” diye küfretti. O haftaki perşembe sonrası o eşek bizim eve geri gelmedi. Sonra iki eşeğin yanına bir eşek daha bulduk. Ben odunları satmak için yola koyuldum. Ömerli köyü bizim güneyimdeki en yakın köydür. Güneye doğru gidildikçe odunları satma olasılığı artar, çünkü hem o köyler dağlardan uzakça hem de o köylerde odunculuk yapan azdır…Neyse Ömerli’ye varınca kahvenin önüne eşekleri dizdim, başladım beklemeye…Kimse ak mısın kara mısın demeyince Çöplü’ye (şimdi ismi Şenköy oldu ya) geçip eşekleri kahvenin önüne sürdüm…Birkaç kişi geçerken yarım ağızla “odunlara kaç para diyon, yeğen?” diye sordular. “onar lira’”dedim. Babam on liradan aşağı verme yükünü diye tembihlemişti. Öğlen olmuş, karnın acıkmaya başlamıştı. Gelen giden yoktu. Kendi kendime hadi şansımı bir de Sökmen’de deneyeyim deyip eşekleri Sökmen yoluna sürdüm. Yorgun argın Sökmen’e vardım. Vakit öğle ile ikindi arası olmuştu. Kahvenin önüne varınca, eşeklerin yükleri kahveden en iyi görülecek şekilde eşekleri sıraladım. Başladım beklemeye. Eşeklerde acıkıp susamışlardı bu nedenle kıpırdanmaya, huysuzlanmaya başlamışlardı. İkindi ezanı okunmuş millet camiye doğru hareketlenmişti. Belki namaz çıkışı odunlara bakmaya gelen olur diye kendimi avutuyordum. Namazdan çıkmaya başladılar,umutla her geçenin yüzüne bakıyordum, ama boşuna umutlanmışım camiden çıkanlar gittikçe azaldı en son imam çıktı, o da odunların yüzüne bile bakmadan geçti gitti… Akşam yaklaşıyordu ve nerden baksan yedi sekiz kilometreden fazla yol gidecektik köye varmak için. Eşekleri dönüş yoluna sürdüm. Açtım, yorgundum, öfkeliydim ama hepsinden öte eve vardığımda babama ne diyecek, yüzüne nasıl bakacağım kaygısı ile doluydum. Eşeklerin hali benden de kötüydü…gariplerin bir de sırtlarında yük vardı. Köyden çıkınca, eşeklerin yüklerini yıkmaya uygun bir yer aramaya başladım. Nereye yıksam olurdu ama ben, bulanın kolayca toplayamayacağı bir şekilde yıkmak istiyordum. Sonunda “amannn neresi olursa olsun!” deyip yükleri su dolu bir azmağın yanına yıkıp urganları topladım. Üşenmeden odunların hepsini azmağın içine atıp eşeğin birinin sırtında köye doğru yollandım..,Böylece babamın odunculuk hayatı da sona erdi…