Bir hafta sonu akşamı yine her zaman olduğu gibi benim baktığım masalar nerede ise tıka basa…Diğer iki kızın; Mary ile Nancy’nin baktığı masalar ise yarı dolu…Bu durum ben daha fazla bahşiş alıyorum diye kızların hiç hoşuna gitmiyor. Ama patronun gözlerinin parlamasından bu durumdan hoşnut olduğu aşikar. Bir ara masalar ve mutfak arasında koşturup dururken bacağımdaki ani bir acı ile irkilip nerede ise elimdeki yemek tabakları dolu tepsiyi devirecektim. Güç bela tepsiyi dengeleyip öfke ile başımı çevirince baktım masmavi iki göz hınzırca parlıyor, parlayan gözlere eşlik eden kocaman bir gülümseme,
“Çok mu acıdı cicim!?”
Ben yutkunup ne diyeceğimi bilemezken o,
“Hayatım bende garsonluk yapıyorum, bana atılan cimdiklerden bacaklarıma bir hal oldu. Cimdik atmak nasıl bir duygu imiş bir bakayım demiştim…”
Ben uzatmayıp işime döndüm. Bizim cimdikçi ve arkadaşları epey oyalandılar. Ortalık tenhalaşınca beni masalarına çağırdılar. Oturup konuştuk; bana cimdik atanın bir kız kardeşi varmış ve erkek arkadaşı yokmuş istersem bir şansımı deneyebilirmişim. Bir kağıda bir şeyler yazıp uzattı: kağıtta bir telefon numarası ve bir isim…
Ertesi günlerden birinde verilen numarayı aradım. Görüşmenin sonucunun olumlu olması üzerine bisikletle gidip adresi buldum. Kapının zilinin çınlamasından az sonra kapı açıldı; kapıda kıvır kıvır sarı saçlı, mavi gözlü, çıtı pıtı şirin mi şirin bir kızcağız. Buluşup sinemaya gitmek üzere sözleştik. Ben İranlı arkadaşlarımın birinin arabası ile kravat mıravat iki dirhem bir çekirdek kızın kapısına vardığımda baktım bizim Barbara, ayağında soluk bir kot pantolon, üzerinde kolları sıvanmış kot bir gömlek, ayağında spor ayakkabılar…Birbirimize bakınmakla yetindik…İkinci buluşmamızda ise tam tersi; o gayet şık, dudaklar boyalı, ayağında şık ayakkabılar…Ben ise spor giyimli…Yine suskun suskun bakındık…
Bu kez canlı müzik yapılan bir salondayız. Orkestra slow bir parçaya başlayınca sol kaşımı ‘dans eder miyiz?” anlamında kaldırınca ‘olur’ anlamında gülümsedi. Piste doğru yürüyüp kalabalık arasına karıştık. Bir ara Barbara kulağıma dudaklarını yaklaştırıp,
“Sanki bir terslik var gibi..” diye fısıldayınca tersliğin ne olduğu kafama dank etti; kızın ters elini tutuyormuşum. Hiç istifimi bozmadan kulağına fısıldadım,
“Ben solağım, başka türlü yapamıyorum…bunun yüzünden “İlla sağ elinle yemek yiyeceksin, sağ elinle yazacaksın. Önce sağ ayakkabı, sağ çorap…” diye az tartaklanmadım şimdi inadına solcuyum…diye gülümseyince Barbara başladı gülmeye…Hızlı danslarda pek sorun olmadı; bütün mesele müzikle bütünleşip, uyum içinde sağa sola, öne arkaya enerjik bir biçimde sallanabilmekti.