İşverenler, iş akdinin başlangıcından sonuna kadar işçinin hak arama direncini kırmak için, işçinin kendilerine kıyasen daha zayıf konumda olmasını da kullanarak, çeşitli yöntemlere başvurmaktadırlar. Bu yöntemlerin başında ise, zorla istifa ettirmek adına uygulanan psikolojik baskılar gelmektedir.

İşverenin uyguladığı baskıdaki amaç, işçinin hak etmiş olduğu tazminatlarını ödememek ve işçiden yazılı delil alarak borçtan kurtulmaktır. İşçi de, üstüne oynanan baskılar sonucunda psikolojik buhran ve stresten kurtulmak adına, yılların verdiği emeği bir çırpıda silip atarak aniden karar alıp istifa dilekçesi yazmaktadır. İşte böyle durumlarda ne yazık ki eksik bilgi veya bilgisizliğin vermiş olduğu çaresizlikle işçi, istifa dilekçesi vermekten dolayı hakkı olmadığını zannederek işverenden hiçbir hak talep etmemektedir. Biz de bu yazımızda, zorla istifa ettirilen işçinin neler yapabileceği konusuna açıklık getireceğiz.

Öncelikle işçi, işverenin istifaya zorlaması halinde işvereni mutlaka uyarması ve bu baskının son bulmaması halinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Çalışma İl Müdürlüğüne şikayette bulunacağını, aksi halde iş akdini feshedeceğini ve haklarını İş Mahkemesinde arayacağını ihtar etmelidir. Noter marifetiyle yapılan bu ihtara rağmen işverenin işçi üzerinde psikolojik baskıyı arttırmış olması durumunda ise; işçi, işvereni iş müfettişliğine şikayet edebilir ve aynı zamanda iş akdini yazılı veya sözlü şekilde tek taraflı olarak haklı nedenle feshedebilir. Bu tek taraflı yapılan fesih, işçinin istifası değil; mevzuatta “işçinin haklı nedenle feshi” olarak adlandırılmaktadır. İşçi tarafından yapılan haklı nedenle fesihlerde işçi, ihbar tazminatı hariç tüm işçilik alacaklarını –maaş alacağı, fazla mesai ücreti, kıdem, yıllık izin alacağı, genel ve hafta tatil alacağı ve diğer alacaklar gibi- işverenden mahkeme yoluyla talep edebilmektedir.

Belirttiğimiz üzere işçi, İş Mahkemelerinde alacak davası açarak hak etmiş olduğu alacakları işverenden talep edebilecektir. Gerek uygulamada gerekse Yargıtay incelemelerinde, bu tür istifa nedenleri ve işveren baskısı konusu detaylı olarak irdelenmekte ve hayatın olağan akışına ters durumlarda istifa dilekçesinin tek başına bir hüküm ifade etmeyeceği vurgulanmaktadır. Yani kısacası; istifa dilekçesi verilmiş olsa dahi mahkemelerin, mutlaka işçinin istifasının arka planını araştırıp tarafların sunduğu delillere göre karar vermesi gerektiği Yargıtay’ca belirtilmiştir. Hal böyle olunca işçiye düşen en önemli ve sıkıntı teşkil edecek nokta, ispat yükünün ona ait olmasıdır; ancak hukuk çerçevesinde istifanın gerçekten olup olmadığı konusu çeşitli yollarla ispatlanabilmektedir.

Bu nedenle tavsiyemiz; işveren tarafından haksızlığa uğramış her işçinin, hayatı boyunca ezik ve güçsüz şekilde yaşamamak adına, hak ve adaletin de güçlü ve zenginin yanında değil de haklının yanında kalması için her türlü mücadeleyi vermesi yönündedir. Ayrıca işçiler, istifa dilekçesi vermiş olmakla hiçbir hak elde edemeyeceği algısını yıkmalı; gerçek bir istifa söz konusu değilse, iş hukuku konusunda uzman olan hukukçulardan yardım alarak görünürde

kaybolmuş haklar için İş Mahkemeleri aracılığı ile dava açıp kıdem ve ihbar tazminatı talep etmelidirler.