Halime, uzun süre uykuya dalamadı; yatakta bir o yana döndü bir bu yana… diri gövdesinde harlanıp tüm bünyesini kasıp savuran ateşe bir süre aldırmadan uyumaya çalıştı. Uyuyamayınca üşenmeyip doğruldu yer yatağından. Sanki uyuyamamasının nedeni yorganmış gibi ayağı ile hırsla itti yorganı. Yorgan süklüm püklüm duvarın yanına büzüldü. Pencereden çok eğri büğrü bir deliğe benzeyen pencerenin önündeki bezi aralayıp başını cama dayadı. Camın alnındaki hafif serinliğini hazla duyumsarken, camın arkasındaki karanlığa baktı bir süre. Sonra bıraktı bezi elinden. Bez belli belirsiz devinip kendi eski haline döndü. Çardağa çıktı. Gökyüzünde ışıldayan yıldızlara, samanyoluna, yıldız kümelerine baktı bir süre…Ayaklarını uzatıp sırtını çamur sıvalı, eğri büğrü kerpiç duvara vererek yıldızların peşinde koştu gitti.

Halil Hoca evden pek de uzakta olmayan camiye varınca caminin duvarına dayalı taşın üzerine çıktı ve başladı sabah ezanına,

Allahu Ekber…Eşhedü…Hayye ale’s … Büyük dedemin burada aklı ile yüreği el değiştirir ve başlar Hayye ale’l HALİMEEEEE…diye bağırmaya…

Bir süre sonra kendisine beş çocuk veren ninemin yanına üç çocuk verecek olan Halime de gelir ikinci eş olarak..