Bodurumu üst kata bağlayan merdivenlerde belli belirsiz ayak sesleri, artıp büyüyerek ete kemiğe bürünüp geldi. Gelip Gretchen olarak karşıma didildi. Yerimden doğrulurken yüzüne baktım; ince üst dudağı sinirlendiği zamanlar olduğu gibi gerilmiş, etli alt dudağı aşağıya sarkmış. Aklımdan, sanki surat asmak gülümsemesinden daha çok yakışıyor, diye geçirirken bir yandan da acaba ne oldu, ne yaptım veya yapmam gereken neyi yapmadım da heyheylendi bu kadın diye düşünürken, kuzguni gözlerin öfkeli saldırısı gözlerimin yeşiline yöneldi. İnce, gergin, buyurgan üst dudak ortadan yanlara doğru, etli sarkık alt dudak aşağı yukarı oynarken ben dudakların deviniminin peşinde gidip geliyorum. Dudaklardan çıkıp kulaklarıma kulaklarımdan beynime doğru koşuşturan tınılar ses olup söz olup kurşun gibi karşıma dikiliyor “ Bu evin kuralları var, bu kuralları sen de biliyorsun…” deyince bir an öylece kalakalıp ne diyeceğimi, ne demem gerektiğini kestiremiyorum. Sonra “ Kuralları biliyorum, ayrıca şimdi gitmem gerektiğini ve bunu anlamakta geciktiğimi de biliyorum…” deyip elbise dolabına doğru yürüdüm. Bir sırt çantası çıkardım, içine diş fırçası, yatarken giyilecek bir şeyler tıkıştırıp “ Yarın bir ara gelip kalan eşyalarımı da toparlarım.” deyip merdivenlere doğru yürüdüm.

Garajdan bisikleti çıkarıp pedala yüklendim. Bisiklet hırsla kent merkezine doğru atıldı. Hırslanıp hızlanan tekerler asfalt yolda cazır cızır ötüyor. Kent merkezine gelince soluk bir pansiyon yazısı önünde durdum. Bisikleti kilitleyip pansiyon yönlendirmelerini izleyip önü tamamı ile camlı ‘yönetim’ yazan odaya, odada yaşlıca bir ahşap masaya oturmuş, ortadan biraz daha yaşlı, kısa kesilmiş gri saçlı, yanakları hafifçe sarkmış bir bayanın karşısına dikildim. Önündeki bir deftere bir şeyler çiziktirmekte olan kalem durdu. Bir çift iri, yorgun, yaşlı göz önündeki defterden istemeye istemeye ayrılıp gözlerime bakınca; “Bir kişilik odanız var mı?” diye sordum. Sigara ve alkolün çatallaştırıp boğuklaştırdığı bir ses; “ Geceliği altı, birden fazla gün kalınacaksa geceliği beş, kahvaltı iki dolar.” dedi. Kimliğimi ve bir onluk uzatırken; “iki günlük ücret, kahvaltı alırsam ayrıca öderim, odayı görmem gerekmiyor …” deyince paraya değil kimliğime uzandı. Kimliğime göz gezdirdikten sonra; Mr Yeğit, hoş geldiniz! Benim adım Doris Lackwood deyip ahşap anahtarlıktan bir anahtar alıp uzatırken,

“Koridorun sonunda, soldaki oda… Oda arka bahçeye bakıyor…” deyince,

Sırt çantamı alıp koridorun sonuna doğru yürüdüm.