Hatta burası Dünya…

Neden böyle söylüyoruz, şundan; 2000’li yıllar bir yeni çağ açmıştır, bu yeli çağın adı , -her ne kadar adını biz koymamış da olsak- “Bilişim ve İletişim Çağı” olarak ortaya çıkmış durumda…Bu çağ kocaman bir dünyayı , küçücük bir köye çevirdi…Dünyanın Fizan denilen yeri artık bir tık kadar bize yakın…Uzak görünen ülkeler, dağlar denizler, göller her an , her saniye bizim mail hesaplarımızda, facebook , instagram veya twitter , hatta whatsapp hesaplarımızda…Biraz okuma yazmanız , bir mail hesabınız, bir akıllı telefonunuz varsa, küresel kapitalizmin maalesef bir esiri, aynı zamanda da bir parçası, bir ortağı oluveriyorsunuz… Özetle ve basitçe, dünya artık hem çok geniş bir geçirgenliğe , hem de küresel ve küçücük bir köye dönüşmüş durumda…Bir akıllı telefonunuz , 3-5 GB internet paketiniz varsa hem GSM şebekelerinin hem de e- mağazaların potansiyel müşterisi, bağımlısı olmanız an meselesi..

************

Dolayısıyla evet biz Çivrilliyiz, evet burası Denizli’ye bağlı, evet küresel kapitalizm ve popüler kültür bebeklerimizi bile markalarıyla elimizden çalmış ve çalmaya devam ediyor olsa da, hala ilk günkü gibi TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşıyız… Ancak öte yandan Çin de ki Uygur Zulmünü Türkiye’den para kazanan kanallar göstermese de, sosyal ağlardan gerçekleri görebiliyoruz. Elazığ Depremini en ince ayrıntısına kadar neredeyse CANLI olarak sosyal medyadan izledik. Trump ’ın saçma hareketleri, Şili’deki halk ayaklanması, gibi olaylar, televizyonda olmasa, üç büyük şehrin belediye meclis toplantıları, bile artık sosyal medya denilen ortak alanda eş zamanlı olarak karşımızda…

Bu bilişim ve iletişim çağının sosyal hayatımızı, hayata bakışımızı, oyumuzu, dini hassasiyetlerimizi, ortak bir kültür potasının içinde yeniden hızlı ve akıcı bilgilerle yenilememize, güncel tartışmaları da ani olarak izleyerek, o tartışma ortamlarına anlık olarak , 3-4 ayrı kanalı kullanarak ortak olma, fikir beyan etme , yardım isteme, sesini duyurabilme gibi envai çeşit imkanı da beraberinde sunuyor.

Yeterli eğitim seviyesine çıkarılamamış Türk Halkı da , iç bir üretim yapamasa bile bu renkli ve çekici dünyanın girdabına yakalanmış, tabiri caizse düşmüş, hatta düşürülmüş bulunuyor. Hatta evlerin iletişim faturalarının elektrik faturalarından daha kabarık olduğunu, evlerdeki aile içi şiddetin önemli sebeplerinden birinin de hem sosyal medyanın amaç dışı kullanımı, hem de maddi fatura kabarıklığından kaynaklandığını söylemek de çok haksız bir değerlendirme olmaz sanıyorum..

***********************

Şimdi biz bu küresel köyde;

Sporda, sanatta . bilimde . kültürde, sağlıkta, gelişmişlik ve kalkınmacılıkta, tarımda, hayvancılıkta, turizmde, şiirde, edebiyatta, sinemada, tiyatroda, tıpta, eczacılıkta, insan ilişkilerinde, vatan savunmasında, askerlikte, güvenlikte dünyadaki emsalleri ve müstakbel rakipleri ile yarışacak, yarıştan kopmayacak kadar inançlı, güçlü, karakterli, olgun, saygın , niteliği yüksek, yaptığı işi en iyi şekilde yapan, markalaşmış, ustalaşmış, çalışkan, üretken, ahlaklı, sabırlı, cesur, kahraman ruhlu genç nesilleri bu ülkedeki her evden çıkarıp, yetiştirmek zorundayız ve başkaca bir hayatta va ayakta kalma yolumuz yoktur. En temel ve en kesin gerçek te budur.

Bu nesli depresif, çağ dışı, çağı ve gelişmeleri anlamamış, sorumluluk alamayacak kadar vasıfsız ve karaktersiz, ahlaksız, hiçbir değere inancı olmayan, menfaatperest, saldırgan, hak hukuk tanımaz, aymaz, yağcı, yalaka , girdiği kabın şeklini alan, omurgasız, cinsel dürtüleri bilişsel ve kültürel dürtülerinin önüne geçmiş, topluma hizmet etmek kisvesi altında kendi şahsi arzularına, muhteris ruhuna, saplantılarına, kültürsüz, içeriksiz hayatına herkesi malzeme yapabilen basiretsiz toplum düşmanları ve kalpazan ruhlu –adına ister gazeteci, ister siyasetçi, ister yönetici diyelim- kimselerle sokakta yetiştiremeyiz.

************

Yüce Atatürk’ün dediği gibi “Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak Öğretmenlerdir.” Hatta “Öğretmenler, cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” Sözünün Sakarya Muharebeleri devam ederken ateş altında iken topladığı bir eğitim kongresi sırasında sarf edilmiş çok ağır sorumluluk içeren, uzun ve değerli bir konuşmanın son sözleri olduğunu da pek çok insan bilmez. Yine Yüce Atatürk “Gençler Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve yüceltecek sizlersiniz, Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz!” sözü , cumhuriyete, gençliğe, gençliği yetiştirecek en temel güç olan öğretmenlere verdiği değeri gösteren somut bir örnektir.Bu örneği vekillerin maaşları tartışılırken söylediği “Öğretmen maaşlarını geçmesin!” sözü ile bu bahsi kapatmış olalım.

***********

Gelişen ve değişen dünyayı ve öğretmenlerimizin bu dünyada oynamakta oldukları mühim rolü ve bu kapitalist-küresel-sonu yaklaşan tehlikelerle dolu dünyada “Türk” kimliği ve “Türkiye Cumhuriyeti” ile sonsuza kadar var olabilmek için en temel yapı taşının öz kültürümüzün taşıyıcısı, genç kuşaklara aktarıcısı ve geliştiricisi olan, “Büyük Bir Türkiye “ hülyamızın mimarları Olacak Olan Öğretmenlerimize karşı toplumun belli bir kesiminde oluşturdukları gayrı ciddi ve gayri ahlaki algılarla, kime ve neye hizmet ettikleri anlaşılamayan bir kısım zevatın, ellerindeki ağa babaları ve sahipleri tarafından tutuşturulmuş, bir kıytırık ajanda ve bir deklanşörü boynuna geçirip, kendilerine müsaade edildiği kadar yazarak -sözüm ona- eleştirileri karşısında , bu mesleği de korumak, Türkiye Cumhuriyetini de korumak, yıpranmasına ve yıpratılmasına engel olmak, kimsenin yanında durmadığı zamanlarda da öğretmenin dizinin dibinde olmak, yanıbaşında durmak, ahlaki, milli, vicdani ve insani sorumluluğumuzdur.

*************

Yaşı geçtiği halde kendisine bir kimlik edinememiş, ülkemiz ve kurucusu ile ilgili sapkın düşüncelerini intisap ettiği tarikat evinde saçma sapan heriflerden edinmiş, kahvehane köşelerinde sürterek kendisine bir sahip arayıp, seçim zamanlarında siyasetçi söğüşleyip, onun borusunu öttürerek gün geçirmiş, birilerinin himmetiyle ulusal kanallardan temsilcilik alıp, geçmişte çok öğretmene sataşmış, sonra özür dilemek zorunda kalmış yeteneksiz kimselerin internette buldukları abuk sabuk yazıları, sokaktaki akıldaneleri ile yazıya döküp; bir atasözü ile anlatmak gerekirse “köpeksiz köyde değneksiz gezeceğini” zannedip öğretmenlerimize saldırıda bulunanlara karşı hayatımız boyunca durduğumuz gibi yine kişisel olarak , yine kurumsal olarak dimdik duracağız!

**************

Bu ülkenin bir eğitim sorunu var, kabul ediyoruz, okula gitmeyen, gidemeyen çocuklarımız var, göçmen çocukların eğitim problemleri var, okula başlama yaşı bile sorunlu, özel eğitim öğretmenliği sorunu var, ücretli öğretmenlik sorunu var, atanamayan öğretmen sorunu var, öğretmenlik meslek kanunu eksikği var, öğretmen maaşları neredeyse en düşük kamu maaşları arasında kaldı, 4+4+4 eğitim sorunu var, mesleki eğitim sorunu var, nitelikli , niteliksiz okul sorunu var, eğitim materyalleri sorunu ,

müfredat sorunu, derslik yetersizliği sorunu , meslek liseleri öğrencilerinin istihdam sorunu, eğitimde kalite sorunu , öğretmen yetiştirme sorunu var,kabul ediyoruz.

Ancak eğitimde yaşanan sorunların bir dağ gibi hem bizi , hem gerçlerimizi olumsuz etkilediği, öğretmne yönelik toplumsal baskını narttığı, mobingin hem müdürden, hem siyasetçiden, hem de sokaktaki herhangi bir öfkeli yurttaştan bile görülmesi vak’a-i adiyeden sayıldığı,günde 3- 5 öğretmenin şiddet görüp. Dayak yediği, ayda bir öğretmenin öldürüldüğü, birkaç ayda bir-iki öğretmenin veya adayının intihar ettiği, hastanelik olduğu, kredi kartı borcunu ödeyemediği için icralık olan bir çok öğretmenin olduğu, görevde yükselme sınavlarının fetölü yıllarda çalındığı, mesleğe girişin mülakata bağlandığı, mülakat komisyonlarında düne kadar çatır çatır kul hakkının yendiği bir ülkede;

Özel ilgi gerektiren hiperaktivite sorunları, sereblalpalsile. Down sendromlu, özel eğiti mihtiyacı olduğu RAM raporu ile belgelendirilmiş özel bireylerin, öte yandan anlama güçlüğü çeken öğrencilerin, LGS-YKS sınavlarının varolduğu bir ülkede, kpss sınavlarının varolduğu bir ülkede , TUS sınavının varolduğu bir ülkede, açık lise , açık yükseköğretim programlarının varolduğu bir ülkede, ekmeğin aslanın ağzında değil, midesinde olduğu bir ülkede, kişi başı düşen gayri safi milli hasıladan payına düşeni alabilmek için başarmaktan başka yolu olmayan bu ülkenin gençlerinin ihtiyaçları için “özel ders alma taleplerini” ve bu talebin muhatabı olan “özel dershanelerin” fetöye önce peşkeş çekilip, sonradan fetöcülük iddiasıyla topui kapatıldığı , ve gerçek ihtiyacın asla görülmek istenmediği, mevcut dershanelerin talebi karşılayamadığı ülkede “bir aymaz” ortaya çıkap, bir vakıanın başındaki gerçekleri göremeden, görmeden ve görmek istemeden, ve belkide başka özel sebeplerle , vakıanın sonucunu sonucunun sonunda “özel ders talebinin “ en son halkasında emeğiyle duran, bu ülkenin çocuklarına, kendi çocuklarından çaldığı eğlenme ve dinlenme zamanlarında “özel ders veriyor.” Ve “kitap satıyor” ve “20.000 TL kazanıyor” ve “aralarında paslaşıyor.” ve “vergi vermiyor” ve “100 saat özel ders veriyor” gibi maksadını yolda terk etmiş iddia bile olamayacak, bir kısım sözlerle sokakta yürüyen öğretmenlere toplumsal öfkeyi yönlendirmekten başka bir işe yaramayacak sorumsuz davranışların sonunda öğretmene yönelik saygısızlık, küstahlık, rencide etme gibi

amaçlar güdülmüş olabilir, böyle bir sonuç ortaya çıkarsa da bunun hesabı bu sorumsuzluğun sahibinden sorulur..

Gazetecilerin, İmamların, polislerin, eczacıların, doktorların, ormancıların, manavların, kasapların, bekçilerin, belediyecilerin, gardiyanların, hizmetlilerin, kamyoncuların, sarrafların, komisyoncuların, emlakçılarn, hatta değnekçilerin, afedersiniz ama tellakların da sorsanız işini iyi yapanı kötü yapanı, az kazananı, çok kazananı olabileceği gibi öğretmenlerin de problemleri elbette vardır. Öğretmeni anlayıp, problemlerini çözmek için kim elini taşın altına koyarsa, biz ona tüm benliğimizle yardımcı oluruz. Ancak, eline kendi çirkinliklerinden kara bulaşmış olan her kim olursa o karasını alsın kendi yüzüne sürsün, öğretmenlere de gölge etmesin. Öğretmeni kimsenin önüne aşağılatmayız, buna müsaade etmeyiz, bu ilçenin sokakları öğretmen arkadaşlarımızın emeğiyle yetişmiş, binlerce kişi barındırıyor ve bu gerçeği kimse değiştiremez…Öğretmene saygısı kalmayan bir toplum, faizci, tefecinin parasını saymak yerine öğretmenin alın teriyle, meslek hastalıklarıyla boğuşarak, kahvede siyasi yorum yapmak, içi boş lakırtılarla ömür geçirmek yerine çalışarak kazandığı, anasının ak sütü gibi helal parasını saymaya başlamışsa vay halimize…Ne derler adama; “Ya hayır söyle , yada sonsuza kadar sus!”