Haliyle bu durum köylere de sirayet etmiştir. Sirayet etmekle kalmayıp halkçılarla demirkıratçıların gittikleri bakkal, kahvehaneler bile ayrılıp birbirleri ile konuşmamaya, karşılaştıklarında birbirlerini görmezden gelmeye, hatta işi birbirinden kız alıp vermemeye kadar götürmüşlerdir.

Babamın iki dayısı halkçı, uzaktan akrabası olan Deli Mamıt ise demirkıratçıdır. Babam iki dayısının partisi olan halkçılara değil de demirkıratçılara daha sıcak bakmaktadır. Babamın oturduğu ev iki dayısı ile ortaktır. İki dayı, ev üzerinden babama baskı yapıp halkçı partiye oy vermesini, yoksa evden atacaklarını söylerler söylemesine de babam inatlaşıp nuh der, peygamber demez…

Seçim öncesi anamla babam kafa kafaya verip tartışırlar… Tartışma sonunda oy kullanmamaya karar verip sabah erkenden kundaktaki bebeği kucaklayıp Çivril’e dedemlere kaçarlar.

Seçim günü öğleden sonra Deli Mamıt at arabası ile gelip babamları gerisin geri köye getirip oylarını kullanmalarını sağlar. Çivril’den köye gelirlerken babamın Mehmet Dayısının hanımı Fatma yengesi babamları görünce önce babama,

“Tü senin galıbına, gursanda benim lokmam, sırtında benim keceğim va… Gözüne dizine dursun!” diye ilenip kara gözlerini anama çevirir,

“Seni üç yaylı, on dokuz tatar arabası ile gelin gettik, yetmedi de şimdi Deli Mamıdın boklu arabası ile bi da mı gelin geliyon boklu gede?” Diye çemkirir…

Ertesi sabah bizimkiler yavan çorbalarını kaşıklarken iki dayı kapıya dayanırlar… Birinin elinde nacak, öbürünün elinde balta… Siniyi kucaklayıp avluya, çocuğun beşiğini çardağa fırlatırlar… Anam “yavrumu öldürdünüz dayı olcek can alıcılar” diye yırtınıp çardağa koşarken babam öylece kalakalmıştır…