Nasıl? Diye sormadım yarasını deşmemek adına.Şehir merkezinden geçip arka sokaklarından birine sapıp yürümeye başladık.Yürüdükçe sokak hem daralıyor hem kararıyor. Hemen sokağın yanı başına dizili, tespih taneleri gibi birbirine yaslanmış, biri yıkılıverse öbürleri de domino taşları gibi yıkılıverecek gibi duran barakamsı kulübeler…kulübelerin önünde sigara içen, yüksek sesle konuşup gülüşen, şakalaşan kadınlı kızlı, oğlanlı adamlı insanlar…Biz önlerinden geçerken suspus olup ‘bu beyazın burada işi ne?’ dercesine gözleri irileşerek, kocaman dudaklı ağızları açılarak bana bakıyorlar…Ben tırsık, çekinik bir şekilde George’a gittikçe daha yakın yürüyorum. Nerede ise omuz omuza…omuz omuza dedimse George bir seksenin üzerinde ben ancak omuzlarını biraz geçiyorum…Şehir merkezinden bir kilometre kadar yürüyüş sonrası önünden geçtiğimiz barakalardan farkı olmayan bir barakanın önüne durduk. Baraka karanlık içinde. Ben beklerken George derme çatma kapıyı itip içeri girdi. Işığı açtı. İçeri girmem için eliyle sanki havayı yere doğru bastırır gibi salladı. Girip ayakkabılarımı çıkardım. George hemen kapının yakınındaki sağdaki kapıyı açıp çenesini hafifçe yana sallayıp kendisini izlememi isteyince peşi sıra odaya girdim. Hemen karşıda küçük bir masa, masanın üzerinde gelişi güzel konmuş kitaplar, masanın arkasında bir iskemle…odanın sağında duvara yaslanmış tek kişilik bir yatak, sol tarafta bir kanepe. Kanepeyi açınca tek kişilik yatak oldu. Odadan çıkıp elinde iki çarşaf ve bir yastıkla geri geldi. Çarşafın birini serip öbürünü örtünmem için divanın üzerine bıraktı. Başını kendisini izlemem için yan tarafa hafifçe salladı. Giriş kapısının karşısına gelen bir kapıyı açıp ışığı yaktı. Bir klozet, bir lavabo, perde ile bölünmüş yer de olasılıkla yıkanmalık…Lavabonun üstündeki dolabı açıp biri küçük, biri büyük iki havlu çıkardı…

Yıkanıp yattık. Normalde yer, yatak seçmem yatar yatmaz uykuya dalmam uzun sürmez. Ama o an uykuya bir türlü dalamıyordum. Gözlerimi kapar kapamaz dünün geri dönülmezliği, içinde bulunduğum çaresizlik, bir sürü keşkeler karşıma dikiliveriyorlardı. Gece uzadıkça uzadı. George’ un dingin soluk alıp vermeleri…nice sonra ben mi uykunun kollarına teslim oldum yoksa uyku mu acıyıp beni müşfik kollarına alıverdi dalmışım.